Blog Widget by LinkWithin
Blog Widget by LinkWithin

yeniden merhaba

:-)))) OOO aman allahım 4 gün kafa toplama moalsı bir kaç ay almış sanırım...öncelikle ihmalim için özür diliyorum...

yeniden merhaba,

artık evli bir bayanım....ve aynı şekilde düşünüyorum....

sahteliklerden ve düşüncesizliklerden hoşlanmıyorum

nokta

;-) görüşürüz yeniden...

...


sahteliklerden hoşlanmıyorum...
hiç bir sahtelikten...


mutsuzken mutluymuş gibi yapmayı...

mış gibi yaşamları da sevmiyorum...

iyi ki sevmiyorum...

kendimi seviyorum
.
.
.
(4 gün kafa toplama molası)

evlilik bu mu????

...

ve :-(
evlilik böyle bir şey demek ki,
kendin hakkında karar alamamak,
ya da çiftlerin birbirinin isteklerine saygı duymaması!...
demek ki tüm sihir burda bozuluyor...
birbirleri üzerinde güç gösterisinde bulunmak, hakimiyet kurmak...

arzuladığım böyle bir yaşam değil...
kimsenin üstünde güç gösterisinde bulunmak istemiyorum...ve kimsenin benim üstümde...

kocaman insanlarız...
kararlarımızı kendimiz ölçerek, biçerek alabiliriz...
çocuk değiliz...
sadece onu ezmemek için soruyorum bazen...ama belki de sorulmamalı...belki de herkesin uyardığı gibi alttan almamalı her şeyi...ya da karşındakini fazla düşünmemeli, ailesini de...

çünkü karşımdaki benim yerime kendini koyamadı ve inceliklerimi anlayamadı...

ben ne istediğimi biliyorum... kendine saygı duyan,kendine özen gösteren, ne olursa olsun heyecanını kaybetmemiş, düşüncelerime saygı duyan, sonsuz güvenebileceğim, bağırmak yerine konuşmayı tercih eden bir yürek istiyorum...o yüreği buldum diye evleniyorum ama umarım hayal kırıklığına uğramam...(uğrarsam da günler sonra yazarım ve okurum bu yazdıklarımı)

şaşırdım şu halime...hem de çok...kendimi ifade edemeyişime ve isteğime saygı duyulmayışına...

n'olursa olsun...
sonuç şu....
bir çocukluk hayalim, sırf kendini tatmin etmek için puf oldu!!!

bugün keyifsizim...
hem de çok...
kendimi anlatamayışıma da kızgınım...

zaman neler gösterecek bakalım...ilk şaşkınlıklarımı ardı ardına yaşıyorum bugünlerde...belki de her şey gösterildiği gibi değil... belki de düğün sabahı bambaşka birisi ile karşılaşacağım...endişeliyim...

hayırlısı olsun...
nokta...

(evliliğim ile kendim arasında seçim yapmak istemedim...hem evlenmek istedim hem kendim olmaya devam etmek...en doğal hakkımdı...merak ediyorum 20-30 yıl sonra erkekler soyadlarından vazgeçebilirler miydi?neden evlilikte kadın kendinden veriyor????)

talasemi testi

hain tırtıl hemşire....kolumu acıttıı...:-(
evlilik için talasemi testine kan verdim...
offffff...
acıyorrr...

kolum bir karış mosmor oldu, doktor bile şaşırdı...ufff yaaa....bugünlerde her şey ters gidiyor...

UMUT

umut
Sen umut ol.
Umutsuzluğun kol gezdiği yollarda...
Yollarda engeller var,
yollar çamurlu ve karanlık sen ışık ol.
Işıklar sönebilir, ışıklar söndürülebilir.
Yüreğin var mı senin !!!
Varsa yüreğin, onu yak.
Işıklar söner, söndürülür
Bazı ışıklar söner, başka ışıklar...
Senin ışığın senden geliyor,
senden başkasının söndürmeye gücü yetmez.
Kendini yak; adın ateş böceği kalsın.....
Türküler söyle;
el ele tutuştuğun "ışık böcekleriyle" sevdalardan bahset...
Aşkın adını sen koy, isim babası ol.
Keşfedilmemiş iyilikler yap,
Bir telefon et...
bir mektup yaz...
bir kapı çal....
Çaldığın kapılardan kendini gösterme.
Gölge değil , sevinç bırak...
Işık bırak...
Aşk bırak...
Umutsuzluğun kol gezdiği yollarda 'umut ol'
Çaresizliğin dört döndüğü yerlerde 'çare ol'
Yollarda engeller var.
Yollar çamurlu ve yollar karanlık.
Işığı söndürülmüş yollarda;
sen ışık ol "sen" ışık ol...
Bir İnsanoğlu

Seni Seviyorum...

Seni Seviyorum...
Herkes, "ilk kendi yaşıyor" Sanmasa,
Sevdalar da tükenirdi,
Masalları da...
Sonsuza kadar
Sürdüğü bilinsin diye mi nedir,
Bittiği anlar ve ihanetler
Yazılmıyor kitaplara.
Zümrüt-ü Anka Kuşu da yalan aslında,
Kendini külünden yarattığı da...
Ferhat'ın Şirin, Aslı'nın Kerem için öldüğünü Kim gördü Allah aşkına?
"Sonsuza kadar sürsün" diyorsan "Bu sevda,"
O zaman sevgili,
O zaman vuslat yaşanmaya!
Sana yazacak bir sen bırak bana!
Öfkelerin orada kalsın!
Kaçamaklar hanesinde değil ismin
Anlasana!
Ömrümün tam ortasına
Kocaman harflerle yazmışım:
SENİ SEVİYORUM...
SENİ SEVİYORUM...
"Herkese söylediğin Bana söyleme" diyorsun...
Ama ne varsa sevdaya dair,
Bizden önce söylenmiş, biliyorsun.
Bize düşen, aşkı yalansız yaşamak...
Hadi uzatma da uzat ellerini,
Seni seviyorum...
Seni seviyorum...
Seni seviyorum..

Tayfun Talipoğlu

Mutluluğun altın formülü

MUTLULUĞUN bir formülü var mı?

“Bana sorarsan bir tanımı bile yok” diyor Ümit...

Ümit kim? Ümit Yalçın... Dubai Başkonsolosu... Eşi Gül'le bizdeler... Arkadaş olmak için can atacağınız bir ikili... Derin, eğlenceli, birikimli... Hep birlikte felsefe yapıyoruz, hani genç insanlar oturur, saatlerce hayat üzerine konuşur ya, öyle... Ümit devam ediyor, “Evet, bence tanımı bile yok.Anlık diyenler, sürekli diyenler, geçmişte kaldı diyenler, gelecekte arayanlar, maddi unsurlar, manevi boyut, böyle uzaaaar gider. Herkese göre değişir ama...” Kulağımı bizim tavşan gibi dikiyorum... Bir şey söyleyecek... “İnsan yine de bir formül, bir reçete arıyor işte. Benim de çekmecemde ne durur biliyor musun?” “Ne?” “Russel'ın 1930'da mutluluk hakkında yazdıkları. Bir liste halinde. Arada çıkarıp bakarım...” “Mutluluk için altın formül mü varmış yani?” Gülüyor... “Nobel ödüllü Bertrand Russell, Mutluluk Yolu (The Conquest of Happiness) diye bir kitap yazmış. Kitapta, taa o yıllarda anlatılanlar, internet icat edilince, artık kitap okumaya vakti, yeteneği, isteği olmayanlar için özetlenmiş ve listelenmiş...” “Sen onlardan biri değilsin...” “Değilim ama o liste benim de elime geçti, çekmeceme attım, ne zaman ihtiyacım olsa çıkarıp bakıyorum...”
MUTLULUK PEŞİNDE
Mutluluğu fethetmek istiyorsanız, bakın neler yapacakmışsınız... *
1- Yaşamdan tat alma duygunu geliştir. (Kimin itirazı olabilir? Yaptığın her ne ise, zevk alarak yap. Hiçbir şeyi öylesine yapma. Hücrelerinde hisset, keyfine var...) *
2- Sevecen ol. İnsanlara sevgiyle yaklaş, karşılık da bekleme. (Bu da güzelmiş. Özellikle de karşılık beklemeden bir şey yapmak...) *
3- İyi anne-baba ol. (A bu süpermiş diyorum. “Çok iyi bir yönetici oldum, patron oldum, lider oldum ama iyi bir baba olamadım” lafları beni üzüyor. Birinin dünyaya gelmesinde bir sorumluluğun varsa, kaçarın yok, iyi anne-baba olacaksın. Ötesi, berisi, öyleydisi, böyleydisi yok.) *
4- Çok yönlü, ilginç, yaratıcılık isteyen bir iş yap. (Bu da doğru. Yaptığın iş, içini şişiriyorsa, mutlu olamıyorsun! Bazen lüks olabilir ama insan mutlu olacağı işi aramaktan vazgeçmemeli.) *
5- Birbirinden farklı küçük ilgi alanları geliştir. Günlük yaşamına çeşitlilik kat. (Doğru. Ne kadar çok çeşitli, küçük küçük mutluluk alanın, ilgi alanın varsa, zaman o kadar kolay kayıp gidiyor. Mutluluk zamanı unutmaksa, işte fırsat...) *
6- Mücadele ile teslimiyet arasında denge kur. Elinden geleni yap, geri kalanı gelişmelere bırak. (Değiştiremeyeceğin şeyler için ısrar etmek, mutsuzluktan başka bir şey getirmez. O zaman teslim ol. Ama değiştirebileceğin şeyler için de mücadeleye devam et...)
DAHASI VAR
Mutsuzluğu yenmek istiyorsanız: *
1- Adaletsizliğe uğramışlık duygusunu abartma. Kendini gözünde fazla büyütme. Başkalarının sana olan ilgisini de. (Bu da müthiş bir tespit! Kurban psikolojisinden kurtul. Kendini çok ciddiye alma, övgülere de çok yüz verme.) *
2- Başkalarının hakkında ne düşündüğünü fazla önemseme. (Haklı. Çünkü özellikle dışarıdan gelen övgüleri abartırsan, kendi gerçeğinle ilişkini kopartmış oluyorsun. Kendini olmadığın bir şey zannetmeye başlıyorsun, en kötüsü de bu. Bu, bırak mutlu olmayı, kendine zarar vermeye başladığın an...) *
3- Suçluluk ve utanç duygularıyla mücadele et. (Evet, insanı mutsuz eden duygular onlar. Kurtulabilirsen ruhunu önemli ölçüde özgürleştirmiş oluyorsun. Benim mesela bu maddeye çalışmam lazım, bitmez tükenmez suçluluk duygularımdan kurtulmam lazım.) *
4- Endişelerini ve korkularını somutlaştır ve “Olabilecek en kötü şey ne?” diye sor kendine. (Bu da insanı iyi hissettiren bir şey. Herkese tavsiye ederim: Stresten ölüyor musun, bir dur ve dedi ki kendine, “Yetiştiremezsem/ yapamazsam/ başaramazsam en kötü ne olur?” İşte bu sorunun cevabı, insanı rahatlatıyor. Çünkü “Çok da katlanılmayacak bir şey değilmiş” dedirtiyor...) *
5- Kıskançlık değil hayranlık duygusunu geliştir. Kendini başkalarıyla kıyaslama. (Artık neredeyse herkesin tecrübesiyle sabit ki, kıskanmak insanı mutsuz eden bir şey. Kendini başkalarıyla kıyaslamak da öyle. Ne birilerinin senden eksikliği, ne de birilerinin senden fazlalığı seni etkilememeli, etkilerse gücünün doruğuna ulaşamazsın. Başkalarını bırak, kendinle uğraş, kendi kabiliyetlerini arttır.) *
6- Can sıkıntısı ve heyecan konusunda hayatında denge kur. (Ne sürekli can sıkıntısıyla yaşanır, ne de sürekli heyecan haliyle. En iyisi, bu ikisinin denge durumudur.) *
7- Rekabet yarışlarından uzak dur. (Rekabet de insanı mutsuz eder, birini geçmek için uğraşma, sen kendini geçmeye çalış.) *
8- Kendini melankoliye kaptırma. (Söylenecek çok fazla şey yok, kaptırma...) * Ümit, bütün maddeleri sıraladıktan ve biz hepimiz, her bir madde için yorum yaptıktan sonra, maddeleri sil baştan bir kez daha tartışmaya, konuşmaya, konuşmaya devam ettik...
AYŞE ARMAN

MEVLANA

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
MEVLANA

anneannemin melek olduğu gün!!!

canım anneannem!!!

beni izliyorsun biliyorum,

tüm dualarım seninle...

yaşattıkların ve bıraktıkların için teşekkürler...

seni seviyorum
.
.
.

sevgililer gününüz kutlu olsun!




sevgi'li ile sevgi ile nişanlanıyorum...


pır pırpırmmm bugün...

pır pır konamıyorum hiç bir yerlere!

nişanlanıyorum bugünnnnn...

sevgi'li ile sevgi ile...

SİZİN, “BİZ” DEDİĞİNİZ NEREDE BAŞLAR, NEREDE BİTER?

Biz dediğinizde o “biz”in çapı ne kadar?
Tuttuğunuz futbol takımı mı? Aileniz mi? Şirketiniz mi? Siz ve sevgiliniz mi? Siz ve arkadaşlarınız mı? Sizinle aynı milliyetten olanlar mı? Tüm insanlık ailesi mi? Tüm canlılar alemi mi? Tüm canlısı ve cansızı ile galaksi mi? Yoksa evren mi?
Bir insan ötekinin duygu alanını kendi beyninde duyusal olarak ne ölçüde tekrarlayıp taklit edebiliyorsa ötekinin sevincine ve üzüntüsüne ortak olabiliyor. Onun canı yandığında, canı yanıyor, o mutlu olduğunda, mutlu oluyor. İnsanlık tarihinin, baş köşelerinde saygıyla anılan insanların, en büyük özellikleri de bu. Tüm toplumun duygu akışındaki sorunlu bir duygu ya da ihtiyaç alanını çözebilmek için, kendi duygu alanlarında güçlü bir sorumluluk yaşayan insanlar. Bir başkası ile ilgilenen, onun daha iyi yaşaması için ülküsü olan insanlar, bazen şöyle, bazen böyle işlere imza atmışlar. Ama ilk yaptıkları, bir BİZ tarif etmek olmuş.
Bu “biz”, bazen sol elini kullananlar, bazen derisi siyah renkte olanlar, bazen limanlarda üç kuruşa çalışan sefil bir yaşamın paryaları, bazen bir avuç “soylu”, bazen nükleer gücü elinde bulunduran seçkin ülkeler, bazen şu ırkın mensupları, bazense şu dine inananlar olmuştu. Ne zaman BİZ oluşsa onun dışında kalan herkes, isteseler de istemeseler de ötekiler olmuş. Bu ötekiler de, yenilip yutulmamak için, “karşı-BİZ” olmak zorunda kalmıştır. Böylece savaşlar olmuş, böylece ölümler, kan ve gözyaşı olmuş ve “biz” olup, ötekini yok etmek yüceltilmiştir. Bir dünya görüşünün büyüklüğü, kalıcılığı, sevgi esası üzerine kuruludur.
İçinde sevgi barındıran hayat görüşlerinin BİZ’i çok geniştir. Seni de, beni de, onu da içine alır. Sadece insanları değil, saygıya layık her canlıyı içine alır. Bu sevginin temel dayanağı bazen Tanrı’ya olan inanç ve onun varlıklarına saygıdan, bazen güçlü bir humanizm duygusundan, bazen uygarlık düşüncesinden, bazense başka türlüsünü yapmak ekosistemi kalıcı şekilde çökerteceğinden oluşur.
Bir düşünce “BİZ” dediğinde, kişinin BİZ’ini incelerim. BİZ’i ne denli büyükse o kişi o denli büyüktür. SİZİN, “BİZ” DEDİĞİNİZ NEREDE BAŞLAR, NEREDE BİTER? Dostlar Sizin “Biz” dediğiniz ne kadar?

insanlar da harflere benzer!

Harflerin, Düşüncelerin ve İnsanın Gücü!...
Harfler vardır; kimileri sesli kimileri sessiz…
Tek başlarına bir anlam ifade etmezler…
Doğru sessizlerle doğru sesliler bir araya gelir…
doğru kelimeler çıkar ortaya…
Doğru kelimelerle birlikte sessizler de seslilerde bir anlam kazanmaya başlar…
doğru fikirlerin tohumları atılır…
Doğru kelimeler kazandıkları bu anlamları güçlendirmek için bir araya gelip doğru cümleleri oluştururlar…
Doğru cümlelerle birlikte kelimeler daha anlamlı olmaya başlar…
doğru fikirlerin tohumları filizlenmeye başlar…
Doğru cümleler bir araya gelip doğru paragraflara…
doğru paragraflar doğru sayfalara… doğru sayfalar doğru kitaplara…
doğru kitaplar bilgelik okyanusuna dönüşür…
bilgelik okyanusu anlam arayışına rehberlik ederek bizi Öz’e ulaştırır!
Öz mutlak, sınırsız gücü barındırır! ü
Ve ihtiyacımız olan her şey Öz’de gizlidir!
Vaaayyy beee!
Bir harf nelere kadirmiş!!!
Bir kelimenin gücü harflerinin gücü kadardır!...
Bir cümlenin gücü kelimelerinin gücü kadardır!...
Bir paragrafın gücü…
………………………………………………..
Bir kişinin gücü de Öz’ünün gücü kadardır!

Düşünceler de harfler gibidir… Doğru düşünceler bir araya gelerek doğru fikirleri oluştururlar… Doğru fikirler bir araya gelerek doğru inançları oluşturur! Doğru inançlar birleşerek doğru bir zihni oluşturur! Doğru bir zihin doğru eylemlere yöneltir! Doğru eylemler doğru alışkanlıkları oluşturur! Doğru alışkanlıklar doğru bir karakteri oluşturur! Doğru bir karakter doğru bir insanı oluşturur! Doğru bir insan mutlak doğruluk olan Öz’e yakınlaşır! Öz’e yakınlaşan hayatının anlamını keşfetmeye başlar! Mutluluk ve huzur hayatın anlamında gizlidir! Vaaayyy beee!!! Bir düşünce nelere kadirmiş!!! İnsanlar da harflere benzer!... Doğru insanlar bir araya gelerek doğru bir takımı oluştururlar!... Doğru takımlar bir araya gelerek doğru kuruluşları oluştururlar! Doğru kuruluşlar bir araya gelerek doğru bir toplumu oluştururlar! Doğru toplumlar bir araya gelerek doğru bir evreni oluştururlar! Doğru bir evren de Öz’e hizmet eder! Öz’de insana hayatın anlamıyla birlikte mutluluk ve huzur getirir!

net ol!

.....

bugün şunu düşündüm...
insan çok karmaşık bir ruh hali...
insan beyni kurmaya başladığında offff offfff....
önünde durulmaz!!!

oysa her şey duru olmalı...
kızdığında kızdığını söylemelisin...
sevdiğinde sevdiğini...

net olmalı...

olabildiğince net...

kafada kurmadan düşündüğünü söyleyebilmeli...

iletişim böyle bir şey işte...

herkezin yapmak istediği ama yapamadığı

nokta

05


Ben dönsem etrafımda
Sen benim etrafımda
İç içe geçen daireler gibi
Bağımsız olsak
Ama çıkmasak birbirimizden
Sonra çarpışsak günün birinde bir yerlerde
Bölünsek birbirimize
Toplasak bütün sevinçlerimizi de

Dört işlem gibi olsak mesela
Toplanalım hep bir birimize
Çarpalım kalplerimizi de
Bölünelim bedenlerimizde
Çıksın bütün yollar ikimize
Sağlaması da kolay olsun
Senin eşitliğin bende
Benim bölünmüşlüklerim hep sende
Senin çarptıkların kalbimde
Topladıklarımız gözlerimizde

Olur mu dersin?
Kim bile bilir denemeden
Haydi başlayalım şimdiden
Topla sevinçlerini
Gel bana bekliyor olacağım
Tüm denklemleri çözmenin mutluluğuyla ...

04

Seviyorum diyebilecek kadar cesaretimiz olsun.
Bahar kadar renkli, güz kadar sade hayatımız…
Kalbimize sığdıramayacağımız kadar şefkatimiz,
Yüreğimizde saklanamayacak kadar çok gözyaşımız olsun.

Hayatımıza kattığımız gürültüler kadar sessizliğimiz,
Sessizliğimizde anlam bulan düşüncelerimiz kadar sesimiz,
Sıkıntılarımızı hayra yoracak sıkı dostluklarımız,
Karamsarlığımızı huzura dönüştürecek içten dualarımız olsun.

Yusuf kadar iffetli nefislerimiz,
Yakup kadar sabırlı bekleyişlerimiz,
Meryem kadar masum duruşlarımız,
Muhammed’i (s.a.s) temsil edecek kadar samimi inancımız olsun.

Hayat kadar düşünülen ölümümüz,
Ölüm kadar anlamlaştırılan hayatımız,
Sonsuzluğa yelken açmış kederlerimiz kadar tebessümlerimiz,
Umutsuzluklarımız kadar umudumuz olsun.

Kudüs kadar direnen,
Bağdat kadar kuşatılan,
İstanbul kadar sevilen,
Medine kadar coşkulu,
Mekke kadar fethe layık,
Hira kadar sessiz ve vefalı,
Cudi kadar yaslı ve üzgün,
Vazgeçmeyen, yılmayan kalbimiz olsun.

Bahar kadar rengimiz,
Yaz kadar sıcaklığımız,
Güz kadar hüznümüz,
Kış kadar kaygılarımız olsun.

Hırslarımız kadar sorumluluğumuz,
Özlemlerimiz kadar bekleyişlerimiz,
Unuttuklarımız kadar hatırladıklarımız,
Umduklarımız kadar bulduklarımız olsun.

Rütbelerimizden daha çok adamlığımız,
Kibrimizden daha çok mütevazılığımız,
Kötülüğümüzden daha çok iyiliğimiz,
Karanlığımızdan daha çok aydınlığımız olsun
.
.
.
o
l
s
u
n
.

03

Yaşamak nefes almak değil sadece. Yaşadığını hissetmek....
h
i
s
s
e
d
i
y
o
r
u
m
...

02*

.
.
.

Hiçbir şeye akıl yetiremeyen çocukların berrak sevinciyle sevdim.
.
.
.
*28.01.2010=sözlendim...BİZ' in 2. günü...

01

Sevdiğinle yaşamak güzel ama yaşam zor...

Uğraş ister birliktelik
ve çiçek gibidir sevgi..

Bilin ki sevginin can suyudur ilgi..
Kavga olacak doğal ki..

Sözcükler yüreğini delmezse hoştur dövüş sonrası barış...

Kişilikte olursa yarış, kim kimi sindirirse kazanır sanmayın.
Böylesi yarışta kaybeden kaybeder.
Kazanan da kaybeder.

Yaşamı paylaşmak, sevgiyi paylaşmaktır.
Anlaşmaktır.

Vermeden alınamaz tek şeydir mutluluk.
Önce ver; sonra al...
Aldığını vermek, ödeşme;
verdiğini almak, haktır.

Sevgi sıcak yataktır.
Sıcak uyumak yatağında dokunmaktır sevdiğine..
İnanın; çok zordur dokunmak, istemediğin tene!.

MUTLUYUM


ÇOK MUTLUYUM ÇOOOOOOK ....

Gülten AKIN

GÜLERKEN YÜZÜN

Gülerken yüzün
Dem çeken bir güvercinin sesini
İçin için büyüyen çimenleri
Baharda lunaparkı, bayramyerini
Ve alışkanlıklar dışında her şeyi
Gülerken yüzün
Aşıyor geçmişin acılarını
Kendini yarına değiştiriyor
Gülerken yüzün
Sanki çarmıhını kırmışsın
Senin ve ardından geleceklerin
Aylası alnına düşmüş gecenin
Oturmuş ağlıyor kendisi
Bunu öyle candan öyle yürekten
Öyle bir tutkuyla istiyorum ki
Aklımda hep öyle kalmalısın
...

SENİ SEVDİM

Seni sevdim,
seni birdenbire değil usul usul sevdim
"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı
Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi

Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce

Seni sevdim.
Artık tek mümkünüm sensin


Türk ozanı (Yozgat 1933). Ankara kız lisesini (1951) ve Ankara hukuk fakultesini (1955) bitirdikten sonra çeşitli kurumlarda avukatlık ve öğretmenlik görevlerinde bulundu.Türk dil kurumunda çalıştı.İlk şiirleri 1952 den sonra Hisar ve Türk dili dergilerinde görünen Gülten Akın toplum içindeki kadının tedirginliklerini yansıttıktan sonra,şiirinde toplumcu açılıma yer verdi.Varlık dergisinin açtığı bir yarışmada (1955) birinciliği paylaştı.1992'de mehmet Fuatla birlikte sedat simavi vakfı edebiyat ödülünü aldı.Rüzgar saatı(1956)Kestim kara saçlarımı(1960)Sığda(1964)Maraş'ın ve Ökkeş'in destanı(1972)Ağıtlar ve Türküler(1976)İlahiler(1983)Sevda kalıcıdır(1991)

...

DÜŞLER



Düşler vardır satılmaz
Derinde anlatılmaz
Yüreklerden silinmez
Bazen de vazgeçilmez
Kapat gözlerini ve düşün
İpekten bir deniz
Pamuktan bir gökyüzü
İki tomurcuk yüreğimizde
Belki de sen ve ben ikimiz
Birbirinin farkında gözlerimiz
Düşüncelerimiz, olmayacak hayallerimiz
Ne alınır ne satılır
Para yerlerde sürünür
Geçtikçe şu günler
Anladıkça hayatı
Birçok şeyin değeri
Küçüldükçe küçülür

HER ŞEY SENİNLE GÜZEL

Her şey seninle güzel
yolda yürümek bile
Olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile

Her şey seninle güzel
bu toprak bu taş bile
İçimdeki bu korku gözümdeki bu yaş bile

Beklenmedik bir anda
ayrılık gelip çatsa
Seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana

Her şey seninle güzel
duyduğum bu ses bile
Yalnız içtiğim su değil aldığım nefes bile

Her şey seninle güzel
bu yağmur bu kar bile

Yüzümdeki gözyaşının izleri onlar bile

Beklenmedik bir anda ayrılık gelip çatsa
Seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana
...
13.01.2010 00:18

evet
her şey senin' le güzel
sözler anlatamaz kalbimdeki yerini
nokta

Yalnız Oyuncaklara Yeni Arkadaşlar

Yeniyüksetepe Aktiffelsefe derneğinin Sosyal Sorumluluk Projeleri adı altında gönüllü olarak bazı faaliyetlerde bulunulmakta Yalnız Oyuncaklara Yeni Arkadaşlar da bunlardan biridir.

Antalya dışından mail grubu olup Oyuncak desteğinde bulunmak isteyenler Yeniyüksetepe'nin birçok ildeki şubelerine ya da Antalya ya gönderme şansı olanlar ise ilgili telefonla irtibata geçebilirler.

Yalnız oyuncaklar bu kez 5 Mart'ta "Şehit Jandarma Er Serhat Genç İlköğretim Okulu'na gidiyor.

Kampanyaya katılım için 26 Şubat'a kadar yalnız oyuncaklarınızı bize ulaştırırsanız GEA Gönüllülerinin oyuncakları onarması için vakit bırakmış olursunuz.Detaylı bilgi için 506 302 24 77 nolu telefondan bilgi alabilirsiniz.

Destekleriniz için şimdiden teşekkür eder mutluluk dolu günler dilerim.


www.antalya.aktiffelsefe.org
yeniyuksektepe.antalya@gmail.com
Balbey Mah. 439. Sok. No:3 Antalya(Doğu Garajı Start Otel'den mezarlığa doğru çıkan yolun üzerindeki Hilal Petrol'ün tam karşısındaki sokaktan girince görülen sarı ev.)
248 47 20 / 506 302 24 77
Aktif Felsefe, Aktif Yaşam!

AŞK VAR MI AŞK, SEN ONDAN HABER VER?

Boşver be yaşı başı!
Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan, sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna,
ondan haber ver?
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını.
Gelene geçene yol verme girsin diye içeri
ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç,
yık geç,
kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine...
hem ona geçmezse kime geçer sözün?..

Büyü büyü...
Bak ellerin ayakların kocaman,
aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?

Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün.
Atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
Öl gitsin...
Parayı pulu savurup, bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin,
savrul gitsin...

Boş ver be yaşı başı,
kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?.

Aklını al da öyle git, ister yollara, ister odalara, ister kırlara bayırlara vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle, bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa, seveceksen ve öleceksen uğruna...

yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...
yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş, sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı, 'yaşadım ulan dibine kadar' diyemeyecek misin?

...

ÖZLEDİM
Bugün eksilmekle meşgulüm...
Sensizlik kor kor yanarken buralarda
Üşümekle...
Ellerini özledim
Biz’i ısıtan öpülesi ellerini
İçime aşkın yanardağlarını döken, eriten gözlerini......
Bugün hırçın yağmurlar dökülüyor şehrin gözlerine
Yokluğunu anlamış gibi
Anlamsızlığına ağlar gibi...
Gözlerimin yoksulluğu sırılsıklam yanarken
Ben susuyorum...
Şehir üşüyor..
Baharını yitirmiş gibi......
Yoksun...
Dudaklarımda vuslat türküleri çatlamış
Hasret bağlamış haylaz, çocuksu halimi...
Çık artık!
Yine oyunbozanlık yap
Sobele sessizliğimi...
Sensiz öksüz çocuklara döndü bu şehir..
Sensiz kimliği bozuk nefeslerimin..
Sensiz yaşamak intihar artığı hayatlar gibi......
Hayatımın şahdamarı olmuşken sen
Rüyam oluşun yetmiyor bana..
Bak, yollarına dökülüyor ellerim
Gözlerim gözlerini istiyor..
İki gözüm..
Sevdiğim..
Özledim.....
Özledim....

SUNAY AKIN



GÖRÜLMÜŞTÜR

Ne yak
Mektubun ucunu,
Ne sevgini
Sayfalar dolusu
Dile getir....

Zarfı kapatırken yalnız,
Kuytu dudaklarını
Çokça değdir.....

yahşi batı


Dün akşam gittik Yahşi Batı' ya...Bel altı esprileri günlük hayatımda kullanmayan birisiyim..ancak küfürün yaşam kadar gerçek olduğuna inanıyorum...bu yüzden küfür var diye eleştirmeyeceğim ama gişe kaygısı yüzünden küfür yapma baskısı beni rahatsz ediyor...


filmde kahkahaları patlatamadım...ama güldüğüm anlar da oldu...ancak Cem Ylmaz' ın zekiliğini seviyorum ben...ince esprilerini...gösterilerini bu yüzden defalarca hala izleyebilirim...ama Yahşi Batı'yı bir kez daha izlemeyebilirim...


Aslına bakarsanız bel altı esprileri çoğu insan sevmese de çevremde ki insanların en çok güldüğü esprilerdir...Bu yüzdendir ki Cem de haklı...Gişe kaygısının olması elbette doğal...


Film de Amerika'da çekilmiş gibi idi...kostümler ve görüntüler ucuz durmamış hatta iyiydi bile...Ancak Vavien de ki sinema zevkini alamadım...Belki de beklentili gittiğim içindir, bilmiyorum...


Apaçi şiiri okuyan kız ve on dakika ara esprileri güldüklerimdendi...cola turka reklamlarını yapmak için esprileri colaya şartlamalarından hiç hoşlanmadım...


Sevgi'limin de söylediği gibi en azından Cem'i desteklemek için bile gidilebilir...Ancak ince Cem esprileri beklentisi olmadan, küfür eğlencesi için daha çok tercih edilebilir...

iyi ki varsın...

Güne
ve
hayatıma
değer

katan
şükredilesi
sevgi'lim...

iyi ki varsın...
iyi ki olacaksın...
.
.
.



müzik - sen dünyanın en güzel kadınısın izlesene.com

mavilere uyanmak...


ve şaka gibi
ve sarsak sarsak
ve kımıl kımıl bir yaşamaktır
MAVİLERE UYANMAK

en kesif karanlıklara kafa tutan
gözlerinin mavisine kuşanmak...
.
.
.

türküleri sev
yalan kahkahalardan uzak dur
canımın suyuyla yıka ellerini..
aklımın maharetiyle giydir
en mavi yerlerini...

senin adın buzul mavisi!
çünkü mavilerde uyur
benden sana geçen
sende beni kalkındıran ne varsa!

sevdiğim,
açlığımın uzak ufku

her sabah;
güneşten ne zaman işaret alırsan
ne zaman dar gelirse soluğun
böyle uzun sarılmaklara
fikrini kurcalarsa eğer
açık korkular
işte o zaman
mavilere mavilere uyandır beni...

CAN ÇEKER...


Vakti vardır…
Ve can çeker.

Ama berrak ve demli bir çaydan daha iyi olan şey, o çaya sohbet katan, lez...zet katan "insan"dr.

Yalnızlığa hüzün taşır çay… Sohbete muhabbet… Hayatın neresinde, ne şekil ve görüntüde olursak olalım; mesele şudur:

Bir bardak demli çayın yanında ne kıymetimiz var? Hangi insann bir bardak demli çayı için “hasretin adı” ve “katma değer”iyiz?

Vakti vardır..

Ve can çeker.

Can, çayı bahane edip insan ister. Profesör istemez, genel müdür hiç istemez… Makam ve mevki… Ve dahi şan ve şöhret… Ve dahi mal ve mülk sahibi istemez.

Aradığı insandır.

“İnsan” sıfatının yanında, som altına şekil katmak için sokuşturulmuş bakır kadar ehemmiyeti olmayan unvanları hesaba katmaz…

Ve can, insan çeker.

Bir bardak demli çayın her yudumunu, ab-ı hayata dönüştüren insan!

Bir daha mesele şudur:

Canımız kimi çeker ve kimin canı bizi çeker? Ve neden?

Hayattan aldığımız ve hayata kattığımız can sıkıntılarının çoğunun sebebi, maalesef değersiz şeylerden ibarettir. Ne bu dünyadan çekip giderken bizimle birlikte gelirler. Ne sonrası için işe yararlar. Üstelik, bir bardak demli çayın yanında bile, sahibini “beş kuruş” sahiplenmezler.

Su kaynar… Aşk ateşinde… Bir tutam çay yaprağıyla karışmak, vuslattır. Bu sıcaklığa…

Sonra aşkın rengidir ve demidir görünen.

Söyleyin şimdi:

Can kimi çeker?

Kimin canı bizi çeker?

Bu şiire kim bir mısra katar gönlünden?

Sohbeti kim demler?


nokta



Evlilik

Evlilik,
inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için..17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da…
Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yasamamaktan… Nedir bu dayatmalar?

Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi…
Olmaz, yürümez diyor toplum… Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına ‘hot’ dediğinde oturmalı kadın…Yada yumuşatıyorlar;
-Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı…
Eğitimde de böyle.. Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layiki…. EŞiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne ‘hot’ dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü…
Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti, -’Ooo Can bey kapmışınız çıtırı’ esprilerine muhatap dahi oldum

EŞiM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bi taneyi 9 senede bitirdim…Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım… Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil Cibran… Bunu unutmadık biz.

Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene.O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o ‘haklisin bitanem…’ dedik, Öfke bitip fırtına durulduğunda ‘ama bi de böyle düşün’ de dedik fikrimizi savunurken.

Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta…

Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..
Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon , kim bu saatte arayan karşı cins diye sorgulamadık da ama…
Sevginin en büyük dostuydu bizim için ‘güven’… ve güvenin ardına saklanmış bir ’saygı’ vardı daima…

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede… Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık…Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi gece, misafir odasında…Gece yarısı kapı açıldı esim;
-’Ne yapıyorsun burada?’ diye sordu kapının eşiğinden, ‘uyuyorum’ dedim buz gibi bi sesle… Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla… ‘kay yana’ dedi daracık yatakta. ‘ne yapıyorsun?’ dediğimde ‘benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim’ dedi…Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek…
Ve bence doğrusu da bu…Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç..Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize…
Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktık o listede…Ama oyunun kurallarını biz koyduk… Nede olsa bizim oyunumuzdu,oynanan…

Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence…Topluma kulaklarını tıkayarak hemde… Ne benim, ne de bizim sözlerimizle…Sadece gönlünüzden geçtiğince…
Dediği gibi Ataol Behramoğlu’nun;‘…Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:Yaşadın mi büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana…

Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir.Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder. Aşağı çekersin omuzların titrer . Ama yine de, neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker, rahat bir uyku uyumayı başarır……….
Can Dündar

03.01.2010

dün


k
ı
y
m
e
t
l
i
y
d
i
.
.
.

istiyorum...


sağlıklı bir beden ve ruh ile,
güneşli günler,

demet demet papatyalar,

yaratıcı fikirler,
bol kazançlar,
hoşgörülü yaklaşımlar,
iyimser bakışlar,
cesur girişimler,
renkli eğlenceler,
benzersiz hediyeler,
bitmeyen sevgiler,
lezzetli yemekler,
heyecanlı karşılaşmalar,
güzel filmler,
olağanüstü konserler,
kibar sürücüler,
samimi dostlar,

varlığı için şükredilen aileler,

yüreğimi yola getiren,

sevebilen ve sevilen bir eş,

iyi geceler,
iyi uykular,
tatlı rüyalar,
keyifli sabahlar,
gerçek iltifatlar,
sıcacık sohbetler,
uslu çocuklar ,
doğal güzellikler,
gülen yüzler,
upuzun geziler,
huzurlu günler,
içten teşekkürler,
zevkli alışverişler,
hatır soran arkadaşlar,
hoş mesajlar,
bol kahkahalar,
yeni heyecanlar,
düğünler,dernekler
eğlence ve tatlı sürprizler,
nefis tatlılar,
tarçınlı kurabiyeler,
elmalı kekler,
güzel kokan kahveler,
tavsan kanı çaylar,
buluşmalar, kavuşmalar,
sağlık, neş'e, bol para, bol şans,
yani özetle,


YAŞADIĞIMA DEĞEN BİR YIL!...

Kimim Ben?

Fotoğrafım
Antalya, Türkiye
Beni bir temmuz sıcağında sarmışlar..Onlar için bir gurur olmuşum..Büyüyüp doruğa çıkınca artık,iyi ki doğdum deyip durmuşum..Bana yalın incelik çok yakışır:).Yaşam bu düşüncelerde çakışır..çaresizlere herkesler bakışır, gücümle adımı korumuşum..sorardım babama şu nedir, bu nedir?..Okudum öğrendim bilim çok kökenlidir..Yaşamın yolları dikenlidir..bazen ellerimle yürümüşüm..Bir söylediysem iki kez dinlerim..aklımla kötülükleri önlerim..Dilerim iyi gün görürüm... ... Bu bloğu kendim için açtım bir de sevdiğim blokları tek elden okumak için...Onları okumak ve yorum yapmaktan, umarım kendimce bir şeyler karalamayı unutmam:)


Takip ettiklerim

N'oldu bu dolar?

Translate to ..Çevir istersen

Manşetler

Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

İzleyiciler

Sinemada Bu Hafta

EkleBunu Sosyal paylaşım Butonu
Bloglar Alemi - Yorum Blogları
EkleBunu RSS Ekle Butonu