Blog Widget by LinkWithin
Blog Widget by LinkWithin

İKİ SIFIR BİR SIFIR DUASI...


İki sıfır sıfır dokuzlu zamanlara, bugün veda ediyorum. Bir takvime göre, uzun görünen kısa bir şeyin başlangıcı yakın… Madem öyle, ben de güzel dileklerde bulunurum. Adını "iki, sıfır, bir, sıfır " duası koyuyorum. Şöyle başlıyor:


Bu yeni zamanda...şöyle devam ediyor:


Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil, sevebileceğim ...herkes de dahil...


Sağlığı iyi olsun…

Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın. Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dolaşsın.


Sevdikleriyle bir arada olsun…

Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. Lafları birbiriyle başlasın. Nesi varsa bölüşecek biri olsun; nesi yoksa bulup getirecek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.


Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun…

Onun yeri ayrı olsun. Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. O her şeyine, her haline tanık olsun. Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. Duyguların hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Bütün şarkılar onu anlatsın. Aşık olsun, sırılsıklam olsun. Kurumasın.


Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun…

Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini her gün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.


Neşesi bol olsun…

Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde bir şey durup durup zıplasın. Duydukları gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. Gürültü çıkarsın. Saçma şeyler söylesin. Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. Nereye gidip geldiği bilinmesin.


Değiştirmek istedikleri değişsin…

İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.


Bir şey ona sürpriz olsun…

Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. Bu gün üç yüz altmış beş 'ten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasın. Öyle tahmini mümkün olmayan bir şey olsun ki bu, "hayatın zekasını" anlatsın.


Bir hayali gerçek olsun…

Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasın. Bir çizgi filmde olduğunu, her şeyin mümkün olduğunu unutmasın.


Bu duayı okusun. Kendi sesiyle duysun. Duası gerçek olsun. Her kelimesine şükretsin. Tek satırına nazar değmesin.

AMİN
nokta

VAVİEN


Geçen hafta cumartesi gittik VAVİEN'e...Yağmur ve Durul Taylan filmi.... küçük bir kasabada yaşayan bir ailenin öyküsü ...filmi izlerken en çok neyden etkilendim diye düşündüm...ve karar verdim...yalınlık...


filmde kadro gerçek oyunculardan oluşuyor...bunu sevdim...özellikle de Binnur'u...filmde sevdiğim şey de komedi ögelerini barındıran bir gerilim filmi yapmaya çabalanması...çabayı hissettim ama standart komediye alışık Türk seyircisi için zor bir film... özgür ruhlu ve farklı olan Engin Günaydın ve ekip desteklenmeli...aksaklıklar elbette var ama ilk deneyim için farklı...


Beklentisiz gidin...


AVATAR


Bu cumartesi nihayet gittik AVATAR'a...Kabul ediyorum geçen hafta ben gitmek istememiştim ve başka bir filmi izlemiştik...(vavien...bir ara yazarım onu da)


Bilim kurgu filmlerini pek sevmem aslında ama AVATAR bir ilk...öncelikle muazzam bir emek var...hikayeyi anlatmak istemiyorum zaten okumuşsunuzdur sağda solda...mavi ırk olan NAVİ'ler ve biz İNSAN'lar...


aslında bana sorarsanız ben NAVİ olmak istedim...ve öyle bir yerde yaşamak...hem de çok...benim gibi doğa aşığı birisi için NAVİ'lerin hayvanlarla ve bitkilerle olan iletişimini gördükçe İNSAN olmak istemedim pek...


Filmde en çok her şeyin olması beni mutlu etti...bir tutam doğa, bir tutam aşk, bir tutam mücadele, bir tutam gözyaşı, bir tutam naiflik, bir tutam kirletilmemişlik...gibi gibi...


Tavsiye ederim gitmenizi yalnız film 2 saat 45 dak...ve biletinizi önceden alın...Sevgi'lim bir gün önceden netten zor aldı...duyurulur...


Gidin de dünyamızı mahveden bizleri izleyin lütfen...

NİCE MUTLU YILLARA!...




Turkish

Yaşamın kaynağı sevgi ise sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşmak dostluk, dostluk hatırlamaksa eğer hep aklımdasınız !Yeni yılda da dostluğumuzun daha da pekişmesi ve ebedi olması dileğimle daha nice mutlu yıllara!


English

On the threshold to the New Year very best wishes to you and your family. May the New Year bring you and your loved ones joy and happiness.

German

An der Schwelle zum neuen Jahr wünsche ich Ihnen und Ihrer Familie von Herzen alles Gute. Möge Ihnen und Ihren Lieben das neue Jahr viel Freude bringen.

French
Au seuil de la Nouvelle Année je viens vous présenter mes voux les plus sincères pour vous et votre famille. Que 2..vous apporte, ainsi qu´aux vôtres, de nombreuses joies.

Ukrainan
Az új év küszöbén kívánok Önnek és családjának szívbol minden jót. Hozzon Önnek és szeretteinek az új év sok örömöt.

Italian
I migliori auguri per il Santo Natale e per un gioioso Anno Nuevo. Portuguese Desejo um Feliz Natal e um ano de 2008. repleto de felicidades e realizações para você e sua família!

Chinese
Shen Dan Kuai Le Xin Nian Yu Kuai.
.
.
.

uzlaşmak değil anlamak...

İletişimin amacı bana göre uzlaşmak değil anlamak....
kadınlarla erkeklerin anlaşamamasının nedenleri arasında "doğaları" var bana göre...erkek avcı...eve getiren, evi besleyen, dolayısıyle gücü ile öne çıkan biri...kadınsa getirilenlerin paylaşımını sağlayan...ve hep aklını kullanmak durumunda...biri kollarını çalıştırırken diğeri düşüncelerini geliştirmekte...
ama kadın anlatmak istiyor...erkek dinlemiyor gibi yapyor ya da hemen bir çözüm buluyor...halbuki kadın paylaşmak istiyor...
evet inanıyorum aşkın yaşını çiftler belirler...ne kadar süreceği bilinmez...aşk dediğimiz şey 100lük skalada en tepe...aşk demek 100 demek...daha yukarı çıkma şansımız yok... aşağı inmeye mecburuz bunu kabul edelim...aşkın sonsuza kadar sürmesi gerekmiyor...onun yerini önemli bir duygu alıyor: olgunlaşmış sevgi...
aşkın ömrünün ne kadar olduğu bizim birlikteliğimizi belirlemiyor...
aşkın süresinden çok neye dönüştüğü önemli...

Asla Kabul Etmeyeceğim Tek Şey

...
"Heyecanlı olmamla ilgili yapılan eleştiri!
Bakın şimdi;

Eğer karşınızdaki insanda heyecan yoksa, bilinki bitmiştir işi.

İşte eleştirin esas şimdi!

Heyecanının bittiği gün, acilen heyecanlanmalısındır ki hayata dönesin, ömrün uzasın!

Eğer bir gün bu güzelim ülkede, bu güzelim ülke için heyecanlananlar kalmaz ise, insanlar heyecanlarını kaybederlerse, heyecansız insanlar ülkesi olursa bir gün burası, sonumuz esas o zaman gelir bence.

Bu da aklımıza kazınsın iyice!

O yüzden asla, ama asla, ne bana ne de bir başkasına:

“Bu ne heyecan yahu, sakin ol hele!” demeyin ve bence olaki heyecansızsanız siz de, acilen kendinize heyecan duyacak bir şey edinin.

Herhangi bir şey. Neyse ne!

Bir insan yaşadığı aşk için heyecan duymuyorsa dibine kadar aşık değildir,

Bir insan yaptığı iş için heyecan duymuyorsa, çok zor durumda demektir.

Öyledir...

Hem inanın bana, hayatta heyecan duyulacak sonsuz sayıda şey var.

İnsan havada uçan kuşa bakıp heyecan duyabilmelidir aslında.

Yaşadığının farkına varmayı bilebiliyorsa,

Her anın kıymetini bilmeyi tercih ediyorsa.

Siz yeter ki heyecanınızı korumayı, ona yüreğiniz gibi bakmayı bilin, gerisinden korkmayın.

Hep!

Her dakika.

Kimisi anlam veremiyor buna. Çocukça, şımarıkça, sapıkça ve aptalca buluyor mesela.

Nasıl bulurlarsa bulsunlar kardeşim.

Ben böyleyim ve heyecanı kalmayanlar için üzülmeye devam edeceğim.

Herkesi heyecanlandırmaya çalışmaya da devam edeceğim, kendi çapımda.

Ha şimdi bunları okumuşken bir dönüp düşünün bakalım;

Sizi neler heyecanlandırıyor ve siz nelerden heyecanlandığınızı unutmayı tercih ettiniz?

Olmuştur yapılmıştır bir hata.

İnsanız nasıl olsa...

Ama,

Henüz vakit varken, hemen farkına varın derim.

Hatanın neresinden dönerseniz kardır ya,

Başlayın acilen heyecanlanmaya!"
Yonca TOKBAŞ
;-)
"dibine kadar katılıyorum"

2010' 6 kala!!!

yeni yıla 6 kala; mutlu yaşamın beş sırrı bana göre şöyle;

Birinci Sır: Kendine Karşı Dürüst Ol! ( her zaman)

İkinci Sır: Hiçbir Şeyden Pişman Olma (asla)

Üçüncü Sır: Sevgi Dolu Ol (hayat sevgidir, sevgiyi kaçırırsan inan hayatı da kaçırırsın!)

Dördüncü Sır: Anı Yaşa (şimdi! şimdi! şimdi!...geçmiş ve geleceğe odaklanma...)

Beşinci Sır: Aldığından Daha Fazlasını Ver( yanında asla bir şey götüremiyorsun...tecrübe ile sabit dört yanda...sen en iyisi arkanda bir şeyler bırak...

Sonuç: :-) uygula artık ne duruyorsun

nokta

.

DAHA İYİ OLMAK İÇİN...


“Mutluluğumuz veya sefaletimiz en çok içinde bulunduğumuz koşullara değil, bizim bu duruma yönelik tavrımıza bağlıdır.” demiş Martha Washington ...




Yıllardır insanı anlamak, tanımak için uğraşıyor bilim. Ve elbette biz, kendimizi daha iyi tanımak için, kendimizi anlamak için uğraşıyoruz. Eşimizi, çocuğumuzu tanımak, anlamak için uğraşıyoruz.



Neden? Daha iyi anlaşmak, daha iyi hissetmek, daha mutlu olmak için mi? Bu halimizden/tarzımızdan kim sorumlu? Çevre mi? Aile mi?


Ne çevremizin basit bir ürünüyüz, ne de anne babalarımızın genlerinin bir sonucuyuz, bence durum ne yazık ki daha karmaşık. Tarzımızı oluşturan şeylerden en önemlisi düşünce kalıplarımız.



Prof. Martin Seligman pozitif düşünce kalıplarına dikkatimizi çekiyor. Dünyada 2 tür insan var, iyimserler ve kötümserler diyor Psikolog Seligman. Yaşadıklarımızı nasıl değerlendirdiğimiz ve nasıl yansıttığımız ile ilgili başımıza gelen her şey. Çarpıcı değil mi?


İşte Psikolog Martin Seligman’ın başlattığı Pozitif Psikoloji akımı;

• Neyin yanlış gittiğine değil, neyin ya da nelerin doğru gittiğine,

• Kişilerin zayıflıklarına değil, güçlü oldukları yönlere/zamanlara odaklanır. Aynı yeteneklere sahipmiş gibi görünen insanların neden çok farklı karakterleri var?

Bazıları her zaman bardağın dolu tarafını görürken, neden bazıları için her zaman bardağın yarısı boştur? Siz iyimser misiniz? Kötümser mi? En yakın arkadaşınız, eşiniz iyimser mi – kötümser mi? Haydi birlikte bakalım.



Bir şeyler kötü gittiğinde, iyimserler bunu bir talihsizlik anı olarak görürken, kötümserler bunu genelleştirirler, yani sürekliliğe bağlarlar. “Bu tür şeyler hep bana oluyor ve etkileri de sonsuza kadar sürüyor.” Bir şeyler kötü gittiğinde, iyimserler bunun özel bir durumdan kaynakladığını farkına varır; kötümserler bunu tüm hayatlarına yayılmış görürler. “Bu tür şeyler hep bana oluyor ve hayatta yaptığım her şeyde böyle oluyor.” Bir şeyler kötü gittiğinde, iyimserler kontrolü ele alırken, kötümserler herkesin onların karşısında olduğunu düşünüp depresyona girerler. “Bu tür şeyler hep benim başıma gelir, çünkü ben şansızım, umutsuz ve aptalım.” Siz ne diyorsunuz? Çevrenizdekiler? En yakın arkadaşınız ne diyor? Ya eşiniz? Peki, söyleyin bakalım; siz iyimser misiniz? Kötümser mi? En yakın arkadaşınız? Eşiniz? Ya onlar? …



Ben bir iyimserim…:) Mutluyum, iyimser olduğum için. Sağlıklıyım, güler yüzlüyüm ve başkalarını da güldürebiliyorum. Yeniliğe ve değişime açığım. Kendimi seviyorum, kendime saygı duyuyorum, kendime güveniyorum. Güzelim, gencim…:) tamam, tamam bu kadar yeter dediğinizi duyar gibiyim.



Ha, unutmadan, yarım bardak su da yetiyor, susuzluğumu durdurmaya, daha fazlası için sürahi bulunduruyorum masamda…:)



Merak ettiğinizi tahmin ediyorum. Bir şeyler kötü gittiğinde iyimser ne der? Diğer iyimserleri bilmiyorum. Ben bir şeyler kötü gittiğinde; “Bu hatayı yaptığımda çok yorgundum, bir dahaki sefere iyice dinlenip öyle başlayacağım.” “Seni yeterince dinlemeden karar verdiğimi anladım, bir daha ki sefere dikkatle dinlemek için daha büyük bir çaba göstereceğim.” “Geç kaldığım için üzgünüm, bir daha ki sefere daha erken yola çıkacağım, farklı bir yol deneyeceğim.”


İyimser misiniz? Kötümser mi? Siz başınıza kötü bir şey geldiğinde ne diyorsunuz?

.

.

.

Herkesin bir kimsesi bir de kimsesizliği...

kimseli ya da kimsesiz

“… Bir zamanlar kendime: ‘Hayatı anlamak mı, hayatı yaşamak mı?’ diye sormuş ve anlamayı, dahası anlamaya çalışmayı ve anladıklarımı da yazmayı seçtiğimde, orada kimsesizliğimin, kimselerimden hakiki olduğunu bütün çıplaklığıyla görmüştüm; ben aslında o gün bugündür kimsesizim… Bu yüzden birileri, olsa olsa kimsem değil, kimsesizliğim oluyor benim…Hayat ve ilişkiler, kimsesizliğinizi kavramanız için çok fırsat sunar size; gerisi size kalmıştır…Ya inanır ya da avunmayı sürdürürsünüz.Bu konuda gerçekten özgürsünüzdür. ”

“…Deliler, şizofrenler, filozoflar ve şairler dışında herkesin bir ‘kimsesi’ vardır; tabii bir de genellikle yok sayılan kimsesizliği… Çünkü insan, hep kimsesine bakan, kimsesizliğini ise inadına yadsıyandır… Bu yüzden ‘derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını’ anlayıncaya dek, hep ağlaya sızlaya koşar dururlar kimselerine; çünkü insan, sürekli avunması ve avutulması gereken bir varlıktır.”

[Yılmaz Odabaşı, Herkesin bir kimsesi bir de kimsesizliği]

OLUR BAZEN

Olur bazen;

Sonlar, kendi saçmalıklarına dönüşmek için vardır.
Başında olanlara bakmaya mecalin kalmadan, rüzgârın tuhaf sersemliği, seni bir oraya, bir buraya uçurmaya çoktan başlamıştır.
“Ne yapalım, uçalım bari” diyebilmekse; elindeki kelimelerle kurulabilecek, en anlamlı cümledir.

Olur bazen,
Boşuna koştuğunu sanırsın ardından; durduğunda, hayat yine senden önce davranmıştır. Ah ulan dersin ben bu hayatın taa…

Olur bazen Ellemeyiniz…

Olur bazen;
Hayat kimileri için daha zor geçer, kimileri için ön koltuğa ayrılmış gazi şıklığında oysa, kimileri içinse sadece geçer, olması gerektiğinden, imkanlar dahilinin toplamı neyi verirse artık.Bitmesine yakın korkar mı insan? Tuhaf… Ne korkusu, büyük bir şölen olmalı… Heyecanlı…

Olur bazen;
Olabildiğince zerresin hayatın içinde, olabildiğince küçük belki de, her neyse; sürüklendiğini sanırsın, tırnak aralarında deriler; tutunduğunu sanmıştın oysa, tutunulmayacak ne varsa tırnaklamışsın bilmeden, intikam alırcasına…

Olur bazen;
Kiraz mevsiminin kısalığındandır, istediklerinin, bir diğerini ilgilendirmeyişi…

Olur bazen;
Ardını döndüğünde tuzu kalır, sonra posası, sonrasında kazımak için bir spatula; gerisi tamamen senin el becerin… Neyse, olur bazen; çok düşünmemeli.

Nokta

???

kendim, onun yerinde olmak istemedim...
nokta
(hisler yanılmaz...;-))
.
.
.

mış gibi hayatlar...

bana uzak...

hem de çok uzak...

beni seviyorum

.



birini sevmenin doğru zamanı?...

birini sevmek ve bunu söyleyecek yüreğe sahip olmak , dünyann en büyük zenginliği....
sevgi cesurca söylenmeli...ailenize, dostunuza, sevgilinize, yüreğinizi ısıtan herkese... ancak konu gönül işi ise seviyorum demenin doğru zamanı var mıdır?...cevap hem var hem yok...biliyorum böyle cevap olur mu diyeceksiniz...ne kadar çift varsa, o kadar ilişki türü var...Ana konular ortak olmakla birlikte; her ilişki nevi şahsına münhasır... kendince bir lezzeti, şekli ve biçimi var...
bana göre seni seviyorum demek bir çeşit yemindir...Sevgi benim kalbimde çarşaf değiştirme hızı ile değişmez...Bu yüzden başladığım her ilişkide, seviyorum demeyi sevmem...Birini tanımadan, gerçek hallerini görmeden, birlikte kötü gün atlatmadan sevmeyi beceremem...
öyle hissetsem bile ilişkinin başlarında bunu dillendirmem... kalbime dönüp sorarım: şimdiye kadar gördüğün kısmını mı sevdin?...öyle ya film yeni başlamış, daha ne katil belli ne ortada uşak var...Baş kahramanın ne yapacağı da muamma...neyi sevdim ki?...
Bir erkeği sevmem için kriterlerim var...
öncelikle vicdan sahibi biri mi?... Çalışan, üreten, düşenen bir beyni var m?...Çevresine, ailesine davranışları nasıl?...Bunlardan geçer not almış her birey, ilk olarak insan sıfatıyla sevgimi kazanır...Bundan sonrası ortalama paydalarda buluşabilirsek zaten yürür gider...Hayatımda herşey yolundayken yanımda, ilk başım skıştığında ortada yoksa, böyle birini sevmem mümkün değil...Bu durumu anlamann yolu da zaman olduğuna göre...
Gönül işine mantık girer mi?...girerse bu sevgi midir?...kesinlikle evet...Akıl yürütmeden, rüzgarın götürdüğü yere gitmek, aşktır...Sevgi dediğin ruh, akıl ve mantık üçlemesinin birlikteliği ile yürümelidir...tanştığımızın ikinci haftasında, bir adama seni seviyorum dersem, üç ay sonra aynı adamla bir ömür boyu geçiremeyeceğime karar verirsem, o sevgiyi ne yapacağım?...Eskimiş sevgiler dolabına kaldırırım herhalde ya da kırpıp kırpıp yıldız yaparım!!!
ama ben dedim işte.:-)...
hem de o anda hiç bir şey düşünmeden...
hayırlılara vesile artık ;-)
nokta

SADE-LOVERS ROCK


SADE - Lovers Rock

Lila Downs -La Llrona


Tsuapeu (La Llorona)

Dorelia, Frida Cihuacoatl

Benim Bahçem:-)

Güzel bir merhaba tekrar...
Bunca zaman arasında çok güzel bi şey yaptım...
kendi bahçemi...

Organik tarıma takmış durumdayım; bu yüzden kendi yiyeceklerimi üretmeye karar verdim..Ve onların tadından aldığım zevki hiç bir şeyle paylaşamam...

İşte benim bahçem;

Biliyorum hiç bir şeye benzemiyor başlangıçta ama çok güzel oldular ki görmelisiniz...





Bu da Şukufe:-)




Bunlar da salatalıklarım...

NOA


Noa-La vita è bella -

Smile, without a reason why

Love, as if you were a child

Smile, no matter what they tell you

Don't listen to a word they say

'Cause life is beautiful that way

mrb

uzunca bir soluktan sonra merhaba
.
.
.

ÖZDEMİR ASAF

ÇAĞRIŞIMLAR
Çok küçük bir yalanı
Çok büyük bir orantıda
Dinlediniz mi?

Çok büyük bir yalanı
Çok yalın bir doğrultuda
Söylediniz mi?

Gecikmiş bir gizlemi,
Birikmiş bir özlemi
Sakladınız mı?

Gelmeyecek bir gideni,
Olmayacak bir nedeni
Beklediniz mi?

Bir gerçeği erken,
Bir açlığı tokken
Anladınız mı?

Hep mi hep ölecekmiş gibi,
Hiç mi hiç ölmeyecekmiş gibi
Yaşadınız mı?

Yalanı sürmeye sürmeye,
Yanlışı görmeye görmeye
Saklandınız mı?

Doğruluğun yönünde,
Doğruların önünde
Aklandınız mı?

Ortamsız bir yaşamda,
Yaşamsız bir ortamda
Harcandınız mı?

Özdemir ASAF

OSMAN KONUK



HERHANGİ BİRİNE
İhanetten bir alıntı sağlığınla gelirsin (gelirsen)
Unutma beni
çiçekleriyle yaralarımı süslersin
Utanılası birşeydir katıksız pembeliğin
Bu yüzden kitaplardan yalnızca ıslık çalmasını öğrenebilirsin
Tüm iyiliğin filmlerin iyi bitmesini istemek
Ama bu kente gelirsen unutma beni ara
Sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım
Öfkem geçer dinle yüzümü sevgiyle bakarım
Kimse değil, SENİ YALNIZ BEN ANLARIM

...
MASAL
şairleri öldürsek ne iyi olur
sade ve aptal görünürüz belki birazcık
ıslatmayan yağmurlukların
buruşmaz kumaşların sandırdığı güvenlik
sabah şehre giriyoruz, kahramanlar yaşıyor
nehirde sıçrayan balıklar varmış
evlerde lacivert gözleriyle artis gibi anneler
kolejli çocuklara masallar anlatırmış
"gökten hiçbirşey düşmedi"
bütün kötülüklerin kaynağı kelimeler
kötülük bir kelime, sözlüğün ortasında
yeri çok sağlam
şairleri öldürmeliyiz derim
sade ve aptal görünürüz belki birazcık
huzursuz kızlarla, sinirli erkeklerle dolu sokaklar
çok sıkıcı; doğruysa
dördümüze de uzun ömür
sadakat erdemi biçen el falcı
öldürsek ne iyi olur, bakarsın birden biter
kredi kartı borçları
tanrı grevde olmalı dedirten fotoğraflar
şairleri durmadan öldürmeliyiz
kesin değil çünkü
kendilerini sokak fenerlerine asmaları.

...
BİTİRELİM
kendi en yükseğinden itilince herkes incinir
yağmacıların ortasızlığı
güneş yanığı bir suratın ortasızlığı
çekirdeksiz mandalinaların ve çekirdeksiz kadınların ortasızlığı
biri bana söylesin
geldiysem ordaysam gerçekten
bitirelim şu işi
herkese benden
geçmemiş gelmemiş olmamışlardan bahsederdim
basit bir el hareketiyle bitirilmemiş
akşam eve dönmese de hiç merak edilmemiş
espriler iyi, kadınlar çekirdeksiz, kimse ümraniye’de oturmuyor
boğaz manzaralı bir resimde oturuyor
kimse ne kadar çok incinmiyor, bitirelim
bu balık bir çocuk tüfeğiyle vurulmuştur diyorum
herkese benden
bunu hep kullanmak istediğimden değil,ağızsız bir çığlık
ağızsız bir çığlık
herkese benden kendi etinden
bana
geçmemiş gelmemiş olmamışlardan
bir zaman, hiçbir etikette aralık 08 gibi saçma sapan bir şey yazmayan
neden çıkmayalım bu özürlü takvimden
aptalların gramerinden, mitoloji filan bilenlerin
noktalı virgülü hep en doğru yere: ah belinda filminden
yüzünü buruştur ve bunu kimseye açıklama
tek başına bilemediğin, tek başına bilemediğini…
kimseye açıklama
elmayı soyma, dilimleme ama dilimlenmiş bir elma hakkında
kasıkların çamaşırlarca kandırılması hakkında
peynirli poğaçalardaki peynirin yetersizliği hakkında
kendi yüsekliğinden itilip düşürülenin incinmesi hakkında
bitirelim şu işi
bitirelim
geçmemiş olmamış gelmemişlerden geçelim
-hadi geçtik
ilk büfeden birkaç tane alabilirim
peynirli poğaça, tüfek, kalem;
yirmi at ve bir
rum kızı
peki: bir roman taslağı için kötü
hemen oracıkta adımı veriyorum
her kırkbir saniyede on bebek doğuyor
her elliiki saniyede onu ölüyor
bu on ısrarından hemen vazgeç
kayıtlara geçmeyen onbirinciden
geçme
işte aşağıda boş bir çerçeve
yazmak çizmek bedava
o en parlak cümleni, bilinmeyen hünerini
herkese benden

....



KIR DÜĞÜNÜ
80’lerin slow şarkılarıdır sebep biraz da
İnsanları sömürgecilerine benzeten
Keten takımlar, tango, fiyonklu masa örtüleri
Dersu uzala’dan dersler çıkarmak
Gelin Bilkent’te iç mimari, baba koç’ta genel köle
Her gramı çok değerli elliiki kilo anne
Zaten amaç elliiki yıl sonra
Hiç bakılmayacak fotoğraflarda en iyi yeri kapmak
Bir Kutlu hikayesine giremeyecek tipler işte
Damat her şeyi kaydediyor
El kamerasıyla gerdeğe girmek deyimini bilmiyor çünkü
Oluyor böyle şeyler salaklık endüstrisinde
Dilekler tekrarlanır, müzik tekrarlanır
Belki yakışırdı beyaz bu kadar tekrarlanmasa
O kötü gülümsemeye verilmez bu kadar para
Gelin habersiz; bu düğün daha önce de yapıldı
Yeminli örnek deyimini bilmiyor çünkü
Benimle tekrar edin!
İlk beş sene çocuk istemeyecekler
İkinci beş yıl nasıl geçti anlamadan
Üçüncü beş sene de çocuk onları istemez
Bir sürü albüm, bir sürü diyet kupürü, bir sürü…
Ankastre mutfağında aval aval bakınarak
Bu bakınma daha önce de yapıldı
Gelinliği faize sevim’den annesi şahit
Oysa he şey çok özel olacaktı geline göre
Her şey çok genel oldu sonucu niye
Bağlamı farklı ama eren’le konuştuyduk
Arjantin’e aşık olur, almanya’yla evleniriz


Beyaz Savunma, Pan/Heves Kitaplığı (sayfa 17)

...

İYİYDİK
iyiydik. penyelere inanıyorduk
doğum günü şarkılarına, pastalara ve mumu üfleyen kişiye
iy ki doğmuş olmanın neşeli gerekliliğine
kimyaya, ölçü ve tartı aletlerine
inanıyorduk adı fatma, fatma'ya hemen inanıyorduk
sergio leona'ya, elektrik enerjisine
adı ali, ali'ye niçin inanmayalım
iyiydik
ikinci tokatları kültürel fark kuramıyla açıklıyorduk
birincisi doğaçlamaydı zaten üçüncü tokat ama insan haklarına aykırı
insan haklarına inanıyorduk
jonh locke'a ve john wayne'e
bir yerden bir yere gitmeye inanıyorduk
montlara, pamuk tarlalarına, virginia tütününe
ölülerin yönetimindeki dirilerin savaşına
ama en çok penyelere
"lili marlen şarkısı ne kederlidir" aldık, kabul ettik;
çok kederlidir buralarda bir yerdeydi,
ona da inanıyorduk her neydiyse zaten şüphe yok inanmamıza
el kameralarına, merhamete;
reno toros'a nerdeyse iman edecektik
üretimden kalkmasa
iyiydik penyelere inanıyorduk.
monogamiye ve sürprizlere
sürpriz diyen bir ağzın kibirli büzülüşüne
bikini adasına ve bahçıvan pantolonlara
kremlere ve troçki'nin dürüst biri olduğuna
nedense kiraz zamanına, tanpınar'a
istanbul dünya başkentidir cümlesine ve kepekli pirince
kayıp kardeşlere, ölü dillere, mühendislere
kayıp kardeş fikrinde kulağa hoş gelen bir şey yok mu
jodie foster'a;
hep beraber elmalılı tefsirine,
bir kısmımız çok azımız karabaş tecvidine terlemeye,
rutubete, madonna'ya
vatan değerli bir arsadır, millî emlakçılara
devlet demiryollarına ve halkın karayollarına
çift güllü yasin kitaplarına
mor beyaz afyon çiçeklerine değil ama
bir daha: çift güllü yasin kitaplarına
kendine iyi bak dileklerine;
görüşürüz niye görüşeceksek
şadırvanlara, antik dünyaya;
roma ve üç kıtaya
sözleşmelere ve sosyal sigortalara
yerlere tükürmemeye
-göklere tükürebilirsiniz-
israiloğulları israilkızlarını öldürürken
iyiydik, penyelere inanıyorduk
.


Osman Konuk
"1961da Afyon’da doğdu. 1982 yılında, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. Yönelişler dergisi’nin (1981) ilk dönem kurucu kadrosunda ve yayın kurulunda yer aldı. Şiirleri, Yeni Sanat, Oluşum, Yönelişler, Tan, İpek Dili, Atlılar, Kırklar, Kökler, Hece, Heves dergilerinde yayımlandı. Seni Yalnız Ben Anlarım (Üç Çiçek yay., 1982) ilk şiir kitabıdır. Kocatepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmaktadır."

KAAN KOÇ / ÜÇÜNCÜ PERDE





Üçüncü Perde

başımda bir boşluk var,
gökyüzü diyorlar
şırıltıda gözlerim,
tanrı savaşları, perde üç
berekettir diyor, babilli köylü
iyidir toprağa.
dünyaymış göğsümdeki sancı.

sokaklara bakıyorum hepsi içine kapanık
çöpünü başıma döküyor valantin taskin,
yine chopin çalacak, piyanoda nocturne bu gece
birden bütün sesler kesilince
tarlabaşı'nda alırım soluğu.

gökyüzü başımsız
başım bomboş.
kime söylesem,
geçer diyorlar,
dünya hali.

Kaan Koç, "Çok Tanrılı Sular" kitabından.
(2006'da Cemal Süreyya şiir ödülü kazanan şiir dosyası)

TOPLUMSAL CİNNET

Beyza can...
Muhammet can...
Adana 8 can...
.
.
.
insan olan yanım
çok
acıyor
.

ÖYLESİNE


Offff offff...ne pazardı ama, ağrılısından...neyse ki atlattım...aslında bana faydası bile oldu ağrımın, unutmak için kitaplara vurdum kendimi, iyi de geldi...az önce Jazetta'nın yazdığı PDA üzerine yazıyı okudum, tam da organik tarıma yeni el atan, küçük çiftci ama büyük heyecanlar yaşayan ben çok mutlu oldum... yayladaki evin önünü tarıma uygun hale gettirttik...bu hafta sonu da ekmeye gideceğiz...güzel güzel pembe domatesler, ince kabuklu yeşil biberler:-)yazarken bile heyecanlandım...Hiç bilmediğim bir konuya giriyorum ama öğrenmek için can atıyorum...Bu yaz çooook güzel olacak, eminim...o tohumların topraktan fışkırışını seyretmek (ya da fışkıramayaşını...umarım fışkırırlar:)) büyümesine tanıklık etmek çok özel benim için...umarım başarırım...

bu arada amatör balıkçılar için sertifikasız balık tutmak imkansızlığa gidiyor, ona da bir el atmalıyım;)...Çukurova Senfoni Orkestrasının Adana'da bir dağ köyündeki konseri haberine takıldı gözüm...coştum... Bir çocuğun davet mektubu üzerine gittikleri o dağ köyünde kemana çocukların dokunması...heyecan verici idi...bazen bir çocuk da pek çok şeyi değiştiriyor...keşke onlara daha çok ses versek...1890 yılından bu yana var olan matruşkalar da krize yenilmişler...üzücü...


bir de bir de ayakkabı otomatını okudum...müthiş...biz bayanların topuklu ayakkabı sevdası günün ikinci yarısında kabusa dönüşebilir...işte adamlar yapmışlar, "ayakkabı otomatı"...5 sterlin atıyorsunuz istediğiniz babeti alıyorsunuz, geçiriveriyorsunuz ayağınıza:-))..güzel fikir...çünkü topuklu ayakkabıdan kurtulduğunuz andaki haz, çok sıkışıp wcde işlem bittikten sonraki hazla yarışır bence;))).....sussam mı ne?....düştü bir kere;-)

YAŞAM



PABLO NERUDA-II

Kraliçe seçtim seni.

Senden boylu, boylular var.

Durular var, senden duru.

Güzeller var, daha güzel.

Ama kraliçe sensin.

Yürürsün sokaklarda

Kimse tanımaz seni.

Kimse görmez kristal tacını,kimse bakmaz

geçerken ayağına serdiğim

o görünmez

kızıl altın kilime.

Ve görünce seni

Çığrışır tüm ırmaklar

Bedenimde,Çanlar

Titretir gökyüzünü,

Ve bir ilahi doldurur evreni.

Yalnızca sen ve ben

Yalnızca sen ve ben, sevgilim,

Kulak ver ve dinle



Pablo Neruda

NİELS HAV


Aptallar

Aptallar dolaşıp duruyor dünyada

rüzgarın etkisiyle, açılıp kapanan

kalın kafalı bir kapı gibi.

Herkes dinliyor sesini,

kaçınılması zor olan bu sesi;gıcırdayarak

yalan yanlış kulak tırmalayan sesler

ve inanılması güç konuşmalar.

Her düşünceyi etkileyen,

Zaten bunların tek amacı;

tamamen saçmalık.

Kimse birşey anlamıyor.

Bu denli saçmalıktan.

Yiyoruz yemeğimizi,

bu aptal kapının sesine kulak vererek.

İradesiz gürültü sürüyor gece boyu;

uykumuza girip,ve düşümüze karışıyor.

Her defasında, bittiği sanıldığı anda,

başlıyor yeniden.

Kapı, sesinin çıktığınca

ve küfrederek konuşuyor kendi kendinle.

Aptallar böyledir işte.

...

Nükte

Doğru sözcüğü bulamadan,

bir ömür geçirebilir insan

sözcüklerin eşliğinde.

Macar gazetelerine sarmalanmış

zavallı bir balık gibi tıpkı:

öncelikle ölüdür,

Macarca bilmez üstelik.


Niels Hav (d.1949, Danimarka) Çeviren: İsmail Haydar Aksoy


...


KARANLIKTA KERTENKELE AVLAMAK

Cinayetler işlendiği sırada biz
farkında bile değildik göl kıyısında yürürken.
Sen Szymanowski’den söz açtın,
köpek bokunu didikleyip duran
bir kargayı inceledim ben.
Tutsağız kendi içimizde her birimiz
önyargılarımızı koruyan
bir cehalet kabuğu kuşatmış çevremizi.

Dünyayı bir bütün olarak görelim diyenler
Himalayalarda yaşayan bir kelebeğin
etkileyebileceğine inanırlar bir kanat çırpışıyla
Güney Kutbu’nda iklimi. Belki doğrudur.
Ama tanklar daldı mı bir yerden içeri
et ve kan damlamaya başladı mı ağaçlardan
kalmaz ki teselli.

Gerçeği aramak, kertenkele avlamaya benzer
karanlıkta. Güney Afrika’dan geldi üzüm,
pirinç Pakistan’dan, hurma ise İran ürünü.
Sınırlar açık olsun diyenleri destekliyoruz
meyve ve sebze için,
ama kıvırıp kaçmaya çalışsak ne kadar
kıçımız yine de arkamızda hep.

Gazetelerin içlerine gömülüdür ölüler,
etkilenmeksizin oturalım diye
cennetin dış mahallelerinde bir sıraya
ve kelebekler görebilelim diye düşlerimizde.

(Türkçesi: Kemal Özer – Gülşah Özer)

...


BENİM MÜTHİŞ KALEMİM

Kullanılmış bir kalemle
yazmayı yeğlerim ben
sokakta bulduğum
ya da hediye dağıttığı bir tükenmezle
bir elektrikçinin
bir benzinci ya da bir bankanın.
Salt bedava diye değil,
düşünürüm ne katacağını da ondan
böylesi bir kalemin yazma eylemine,
bir emeği katacaktır, bir çalışkanlığı,
nitelikli işçilerle büro çalışanlarının terini
ve gizemini bütün varoluşun.

Dolmakalemle özenli şiirler yazardım eskiden
-hiçbir şey hakkında olan arı şiirler-
şimdiyse dışkı olsun istiyorum kağıdımda
gözyaşı ve sümük olsun.

Şiir o sinameki insanlar için değildir!
Dow Jones endeksi kadar dürüst olmalı bir şiir
yani gerçeklik ile blöften bir karışım.
Nelere fazla duyarlı olmuştu ki insan?
Çok az şeye.
Bunun için bono piyasasından ayırmam gözümü
ve o ciddî kağıtlardan. Borsa da
gerçekliğe ilişkin – tıpkı şiir gibi.
Bu yüzden böylesine mutlu ediyor beni
bu tükenmez, bir bankanın hediye dağıttığı
ve benim kapkaranlık bir gecede bakkalın kepenkleri
önünde bulduğum. Köpek sidiği kokuyor hafifçe
ve müthiş yazıyor.


(Türkçesi: Kemal Özer – Gülşah Özer)

...

Niels Hav,

"Danimarka 1949 yılında Lernvig’de doğdu. Danimarka’nın yaşayan en güçlü şairlerinden biri olarak tanınmaktadır. Biz Buradayız adlı şiir kitabı pekçok ülkede ses getirmiştir.Yayımlanan 5 şiir kitabı ve 3 kısa öykü kitabı bulunmaktadır. Şiirleri dolayısıyla Czeslaw Milosz ve Les Murray ailesine, öyküleri dolayısıyla Anton Çehov ailesine dahil olduğunu belirtmektedir. Eserleri onu aşkın dilde çevrilen şair, en büyük açılımını Kanada’da yapmıştır. Avrupa başta olmak üzere, Asya, Güney ve Kuzey Amerika’da pekçok ülkeyi gezmiştir. Eserleri Arapça, İtalyanca, Türkçe ve Çince’ye de çevrilmiştir. Danimarka Sanat Konseyi Şiir Ödülü başta olmak üzere birçok ödüle değer görülmüştür. Piyano sanatçısı Chiristina Bjorkoe ile evli olan Niels Hav, halen Kopenhag’da yaşamakta ve geçimini yazar olarak sağlamaktadır. "

DENİZ GEZMİŞ-SON MEKTUP

Baba


Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar ölürler, önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunda da bu olduğunu biliyordu.


Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum.Sadece senin değil, Türkiye'de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkışma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi, abimi, kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.


Oğlun Deniz Gezmiş

CAN YÜCEL


Sevgi Duvarı / Can Yücel

Sen miydin o,
yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık
paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat–sevicileri
Derdim gülüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim

Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş,
Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni

Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan

Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

MÜZİK HARİTASI


http://www.gracenote.com/map/

linkteki haritada istediğiniz ülkenin üzerine geldiğinizde o ülkenin müziğini dinleyebilirsiniz...Keyifli dinlemeler...




SUNAY AKIN


BİRARAYA
eşit olmadığı
söylenir insanların
aynı boyda olmayan
beş parmağı gibi bir elin
oysa uzanır
nice yorgun
emekçinin dudağı
su dolu avucuma
elimin
eşit olmayan
beş parmağını
getirince biraraya
.
...

ALACAKLI
Yol kenarlarındaki
yağmur mazgallarını
kumbara sanıp
harçlığımı atardım
bu yüzden
en çok denizden
alacaklıyım...

ZBİGNİEW PREİSNER

Adamı uyuşturan

Zamanı ağırlaştıran besteci...

Dinlenilesi...




FİKRET OTYAM


Bugün beni çok mutlu eden bir tablo hediye aldım...Babam güzel sanatlar master programında bir tanıdığımıza matematik dersi vermişti, onun karşılığında kendi yaptığı tabloyu hediye göndermişler...İşte tablomuz...Bana buram buram Fikret Otyam hatırlattı...Gittim ona, düştüm aşağıdaki satırlara....

...
"Kolay mı? Hem hükümran olacaksın, hem ölümsüz olacaksın! Hem bu dünyada kavgada yumruk sayılmayacak ömrün olacak, hem kefenin cebi varmış gibi, hem bu dünyaya kazık çakacakmış gibi, hem elini uzatıp yıldızları toplayacakmış gibi yaşayacaksın!


Ya medeniyet dediğin takma dişli canavara teslim olacaksın ya anandan atandan duyumsadığın doğal yaşamı ona buna aldırış etmeden yaşayacaksın.


Yani bugünün birikimini, yarının getirisini sormayacaksın, yani attığın adımını çukurdan sakınmayacaksın, yani güneşi görünce, sabah uyandığında, gelecek gecenin cefasını sorgulamayacaksın, yani vicdanının sesini duyup kulaklarını tıkamayacaksın, yani hainin iğvasına uymayacaksın, yani keçi kılına, Torosların eteğine, mühür gözlü Yörük kızlarına burun kıvırmayacaksın


Yola bir derviş gibi düşeceksin, yazgını yaşayıp, yazgını yazan katibe nanik yapacaksın.


Fikret Otyam kimdir? Anadoludur… Yollara düşmektir…. Anadoluca düşünmektir… Kışın soğuğuna yazın sıcağına bir lokma ekmeği katık etmektir. Dert dinlemektir, dert yazmaktır, dert anlatmaktır.


Keçi kılından çadırlar, kilimler korur seni, hayatın yorgunu yokuşa süren çilesinden... Doğaldır herşey, doğadır aslolan!


Ya buz mavisidir hayat, ya sarı sıcak yanmaktır… Bahar bir söğüt gölgesinde gelir geçer de fark etmezsin… Sonbahar rüzgarı önüne katar seni…"

...

Bir niyazım yani dileğim var sizlerden, derlediğimi şu Barak Türküsü’ndeki sözlere kulak verin lütfen:


“Kaftan Kafa hükmederdi bir zaman


Davutoğlu Süleyman öldü

Omzuyla Kaf Dağını kaldıran

Hamza ile Kahraman pehlivan öldü

Hani ya bu benim diyenler

Milyonunan altınlan sayanlar

Hiç görülmez adam eti yiyenler

Koca devler öldü

Şahmeran öldü

Kalsa bu dünya Muhammed’e kalırdı

Can satın alınsaydı

Nemrut alırdı

Çıkmayan canlara Derman bulurdu

Hekimler hekimi Lokman da öldü”


Sağlıcakla kalınız,Eyvallah canlar… Eyvallah dostlar…
Fikret Otyam"


HANGİ KURT?

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu.
Onlara dedi ki:
'İçimde bir savaş var. Korkunç bir savaş. İki kurt arasında.
Bu kurtlardan birisi; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor.
Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor.
Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde de.'
Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve içlerinden biri büyükbabasına,
'Hangi kurt kazanacak?' diye sordu.
Yaşlı Cherokee kısaca cevapladı
'Beslediğiniz.'
.
.
.

SAVAŞ

Bizler savaş ölüleriyiz,

Bundan böyle karşı-karşı değiliz.

Bildiririz…

Özdemir Asaf



Teoman - Çoban Yıldızı

"benim için kötü bir gündü"
nokta

ORUÇ AUROBA


---yaşamında, yürüyüp yürüyüp, bir an durunca,çevrene bakıp göreceksin ki, yürüyüşüne şu ya da bu noktada katılmış, bir süre seninle birlikte yürümüş kişilerden hiçbiri yok yanında:


-sen, bir an, "buradayım" demek için durunca,onlar, artık, "orada" olacaklar
-"buradayım artık" bile demeyecekler sana,
"orada"larından seslenerek...
"burada"nda kimse bulunmayacak
-"orada"ndan da kimse seslenmeyecek sana...---

...

yaşamında, genel çizgilerinde,
üç tür şeyle karşılaşacaksın;
1. gelip geçMİŞ şeyler.
2.gelip geçMEmiş şeyler.
3.geLMEyip geçmiş şeyler.

bütün 'şey'lerin, geçmiş ya da geçmemiş,ya da hiç geçmemiş olacak.
(dördüncü durumla-'mantık' sırası içinde sonuncu olması gereken 'şey'lerle-ise,hiç karşılaşamayacaksın)

4. gelmeyip geçmemiş şeyler

...

yaşamında, şunları da yaşayabileceksin;
1) birisini, ona söyleyecek bir şey bulaMAdığın için aramak...
2) birisini, onu artık görMEyeceğini söylemek için beklemek...
3) birisini, onu artık görMEMEYE dayanamadığın için terketmek...

neler yaşamayacaksın ki!...


...


YAZILAMAYAN ZAMAN

Herşeyi yazarım da
zamanı yazamam
-o yazar çünkü beni.

Yazar beni
yavaş yavaş
özenli
-azalta azalta
görkemli

-sanki dolduracakmış
olduracakmış gibi.

Halbuki
sıyırıp düşürmüştür
tırnağımdaki çürüğü
parmağımdaki yarayı
kabuk kabuk
geçirmiştir

-geçerken, sanki
çoğalta çoğalta
yazarak beni:
özenli
görkemli
.
.
.

LİKYA ŞARABI&DÜNYA 2.LİĞİ&ANTALYA



Antalya Elmalı'da iki maceraperest kardeş olmaz denileni başardılar...


Burak Özkan ve Doruk Özkan...M.Ö.4000 sene öncesine yani Hitit dönemine dayanan bölgede şarapçılığın izini sürüp, hayata geçirdiler...eski yazıtlara göre Roma İmparatorları ille de Elmalı şarapları isterlermiş...Çünkü şarap gerçekten kıyakmış...Likyalılar da zaten bu nedenle şarap yapılan bu kente Oeana anda(şarap şehri) derlermiş...

Sonuçta roma imparatorluğunun yıkılması ile şarapçılıkta bitmiş...İşte Özkan kardeşler tam bir iz sürerek 10 yıldır bu konuyu araştırıyorlar...Sonuçta da Likya Şaraplarını ürettiler...

Peki ne mi oldu???Antalyada şarap olmaz diyen Türkiyedeki şarap tadımcılarının inadına, Avrupada derecelere girdiler...10 gün önce de İngilterede yapılan dünyanın en önemli şarap fuarında( Londra Uluslarası Şarap Fuarı) 3000 çeşit arasından DÜNYA 2.liğini kazandılar...

Araştırmacı ve maceraperset Özkan kardeşlere, toprağım adına teşekkürler...Uyandırın devi...

*Bölge şarap tarihçiliği hakkında " www.entelya.com " dan bilgi alınabilir...
*Likya şaraplarının bu ilk ödülü değil, daha önce de Fransada dünyanın en prestijli yarışmasında Challenge International du Vin`de Likya Kızılbel ile gümüş madalya kazanmıştı...

VARAK USTASI VE DENİZİM


"Öyle ki, bir varak ustası, artık bundan böyle beni hiçbir şey şaşırtamaz diye düşünürken, öyle ki artık bunu bile düşünmeyip ölümü beklerken, aniden içeriye ilk aşkı girmiş de elindeki bütün varak yapraklarını düşürmüş gibi...O yapraklar havada asılı kalmış, sonra usul usul, yana yana suya inmiş ve denizi kaplamış gibi... "*
demişti zamanında Ece Temelkuran...
Aynen böyle bir büyü izledim bugün denizimde...


Öyle olmasa deniz bu kadar güzel parlıyor olabilir miydi?
O varaklar o suyun üzerine düşmese hepimiz başı sonu belli hayatlar içinde grileşerek ölmez miydik?
Öyle olsa biz ölmeden çok önce biterdi hayatlarımız.Hiçbirimiz ellerimizden varaklarımızı düşürmezdik...


*Ece Temelkuran 3 Kasım 2006 köşe yazısı..

YANaYANA

Elime bir kibrit kutusu geçti mutfakta dolanırken...Aklıma Kibrit Çöpleri ve İnsanlar üzerine yazılmış yazılar geldi...Açtım kutuyu inceledim insanları:-)..Düş Hekimim Yalçın Ergir'in sunumunu hatırladım bir de..İyi seyirler...

(Düş Hekimim iyi ki varsın, seni tanımadan seviyorum...)

www.ergir.com




YANaYANA (Dus Hekimi Yalcin Ergir / Muzik: "Sekilsiz Inci"- Can Atilla) from dus hekimi on Vimeo.

AYO




"aşk benim için lunaparktaki hız trenleri gibi..."demişti Josh Hollaway hatırlıyorum...;)

katılıyorum

.


OYALANIR OLDUK...


"..zengin olamadım, cok paralar kazanamadım ama cok mutluluklar yasadım, hayattan cok zevk aldım"diyen büyük usta Erol Günaydın'ın o yaşında tüm parasını oyuncaklara yatırdığını, ve aslında ne kadar zengin olduğunu öğrendim ve kıskandım...

TDK' nun sanal sözlük çıkardığını öğrendim ve gülümsedim...

"Merhaba" demenin ve gülümsemenin aslında çok zor olmadığını tam aksine çok kolay olduğunu alışveriş merkezinde ki kasiyere anlatmak istedim ama anlatamadım..

Kalabalıkta kaybolduğumuzu , adres aradığımızı bir kez daha anladım.

Bizi birleştirecek şeylerin ortak değerler olduğunu, dinsizlik veya din temelli değil hukuk devleti olmamız gerektiğine bir kez daha inandım..

Herkesin birbirine yardım edebileceğini ancak "hayatının içine almanın" başka bir şey olduğunu ve bunu kaç kişinin yapabildiğini düşünmeye başladım..

Işığı aydınlığa değil karanlığa götürmenin altını bir kez daha çizdim...kalınca...

Önce okullarımızın bölündüğünü kesin kez anladım..

Türkiye partisinin kurulduğunu öğrendim..

Toprağımda Mardan Palece otelinin açılışı şerefine patlatılan havai fişekleri balkonumdan izleyerek, gökyüzünde ki kuşlarım için üzüldüm...45 kg "Beluga"havyarının , 950 istakozun ve bilmem kaç kilo altın kullanılmasının anlamsızlığını anlamaya çalıştım..

Hele o Paris Hilton'un poz verişine fitil oldum...

Erkeklik geninin sonunun geldiğini okudum.(irlanda'da yapılan bir araştırmadan ancak hemen telaşlanmayın, y kromozonun tamamen yok olması için 5 milyon yıl gerekiyormuş:-))

Kuzey Kore'nin nükleer deneme yaptığını okudum, yeni bir senoryanın fitilinin ateşlendiğine inandım...

Öfff içim sıkıldı, karaldım...

Bir kez daha Candan' a bağıra bağıra eşlik ettim...

Veee Oyalanır olduk...


Ve ayrıldık

Ne varsa sildik herşeyi

O kadar özgür

Bir o kadar yalnız kaldık

Başarırız zannettik

Başardıkça yarım kaldık

Ne üzülür Ne sevinir ama Oyalanır olduk...

Asla istemem

Oyalanmak istemem

Suçlanacaksak eğer

Biraz sen biraz ben

Avunulur mu her zaman

Hayat arsız bir işkence

Ne üzülür
ne sevinir ama Oyalanır olduk

Vallahi görmedim

Mutlu bir gün görmedim

Ama sorarsan yine

Bugünden iyiydim

İnsana insan gerek evet

Geç olsa da bak öğrendim

Üzülürüz seviniriz ama(kader, hayat)

Oyalama artık

Üzülürüz seviniriz yeter(yazık)Oyalama artık

nokta

BOB MARLEY- KUŞ-CESAİRA EVORA VE PAZAR:)


BU ŞEHRİ VE HAYATINI KEDİLERİYLE BİRLİKTE SEVERİM

"İnsancıllığın ve merhamet duygusunun filozofu ve tıp doktoru Albert Schweitzer (1875-1965) solak olmasına rağmen, kedisi hep sol kolunda yatmayı sevdiğinden reçetelerini sağ eliyle yazarmış.

Rivayet odur ki, Peygamberimiz tam namaz için kalkacağı sırada hırkasının eteğine sokulup uyuyakalmış kedinin rahatsız edilmemesini istemiş ve giysisinin o bölümünü kesip kalkmayı tercih etmiş. Bu liste uzar gider, malum.
Kedilere ve kediseverlere aklımın takılmasına gelince; ...

onlar benim gözümde sokaklara serpiştirilmiş Tanrısal armağanlardır. Ama kendimizi evden dışarı attığımızda, bir çöp bidonunun üzerinden bize bakan o tuhaf ve güzel geometriyi fark etmeyiz bile...

Oysa "Ne var işte kedinin teki" deyip geçmesek ve durup baksak, sokakta onca hırpalanmışlığa rağmen pembeliğini kaybetmemiş minik burunlarda, soğuktan kaşları çatılmış gibi duran gözlerde dünya hayatının uçsuz bucaksız hikmetleriyle yüz yüze geleceğiz...
Bundan eminim.

Bence, kedilere bakmalı... Sokaklarımızdaki, semtlerimizdeki kedileri görmezden gelmemeli... Ve sonra kedi deyip geçmemeli! Ne demiş atalarımız; iki kedi bir arslana pes ettirir.
Not: Bazıları "sen kediseversin, ben köpekseverim" türü ayrımlara bayılır. Şimdi benim hakkımda da aynı tür fikirler yürütecek olanlar için not ediyorum. Hayvanseverim. Sevdiğim köpekler de vardır. Kaplanın ideal aşkım olduğunu söyleyip geçerken, kimi rüyalarımda birbirinden güzel börtü böceğin dolaştığını, örümceklere bayıldığımı da aktarayım. "*

*Ajandamın arasında bir gazete köşe yazısı buldum...Haşmet Babaoğlu'nun 11 mart 2004deki yazdığı ucu eskimiş bir köşe yazısı..Ne kadar da bendi..

ALARGA GÖNÜL!... ALARGA!...




Büyük usta NAZIM HİKMET yazmış... ALARGA GÖNÜL diyor...Açıktan geç manasında...:))))Şiiri okuyun lütfen...Tek kelimeyle enfes bir anlatım..okurken insan kendisini gerçekten açık denizlere çıkan bir gemide zannediyor..:))Veya Ben öyle zannediyorum..:))))Çevirmesin senin kafanı gerigeride kalanlara doğru gidendümen suyunun köpüklü izleriÖfffffffff....Ne muhteşem bir dize...Arkana bakmadan gir...ve başını geri çevirme ..!!!!!!çoğu zaman yapmak isteyipte yapamadığımız bir durum değil mi???

Alarga gönül:

Demir al...

Kırmızı bir amiral gibİ

kaptan köprüsüne çık...

Karşında deniz:

kaşı çatık
sana bakan
kocaman mavi bir göz...

Alarga gönül,
palamarı çöz...
Amiral demir al...

Gönül kaptan köprüsüne çık...
Çayır kokusu alan
bir tay gibi kokla açık denizleri...

Çevirmesin senin kafanı geri
geride kalanlara doğru giden
dümen suyunun köpüklü izleri...
Alarga gönül,palamarı çöz...
Amiral demir al...
Sür gemiyi dalgaların gözüne...
kulak asma Fikretin sözüne...
Çocuğun anan olan:
denize inan...

Alarga gönül
daha alarga
daha alarga
daha daha!

Alarga gönül
alarga
.
.
.


YERÇEKİMLİ KARANFİL-EDİP CANSEVER


YERÇEKİMLİ KARANFİL

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde

Oysaki seninle güzel olmak var

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi

Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda

Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor
.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte

Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel

O başkası yok mu bir yanındakine veriyor

Derken karanfil elden ele
.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil

Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk

Birleşiyoruz sessizce

.

UMUŞ


ANLAYACAKSINIZ

Son ağaç kesildiğinde,

Son nehir kirlendiğinde,

ve son balık öldüğünde,

O zaman paranın yenmediğini

Anlayacaksınız

.

(Kızılderili bir dost)

MÜZİK GÖRSELLEŞMESİ

Müzik görselleşmesi sizlere şu sitedeki uygulamayı tavsiye ediyorum:
İmlecinizden dökülen mürekkep, güzel bir İspanyolca müzik eşliğinde coşuyor...
İyi seyirler...

Firekites - AUTUMN STORY - chalk animation

Tebeşirli animasyon...Müzik: Spunk Records

19 MAYIS 1919...19 MAYIS 2009

19 MAYIS 1919



19 MAYIS 2009





...İZİNİZDEYİM...

TÜRKAN HOCA VE BİRHAN KESKİN

Aksın, içimde bir nehir gibi
Dolanan keder
Unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
Bende durmasın

İçimde öyle çok ki, her gidenden
biriktirdiğim melekler
.
zaman insafsızlık etmese
kederin oyduğu tarafımı sana getirsem
kalem beni tutmasa, anlatsam sana
siyah, simsiyah bir engerektir zaman
ve kış neler eder insana
nasıl yarım bırakır, ayırır parçalara
sense kışı yaşamadın daha
reddetim bütün kesinlikleri
kalbim bu hayale bir daha inansın diye
siyah... değişmiyor,
siyah hala nehir içimde
ve kalbim anlamıyor
adalet yok, niye?
Yıktığım, atladığım, söndürdüğüm
Bir yangın yerindeyim

İçimde sadece, dediğim gibi
Her gidenden biriktirdiğim melekler
.
Kalbimin üstünde bir daha hançer
.
Enstrümental / Birhan Keskin

SEZEN AKSU "KARDELEN"

* 18 Mayıs...Adapazarı sosyal hizmetlerde kaybedilen 2 can ve Türkan Hoca için...Bugün anlamsızım biraz...

Ne senden fazlayım

Ne senden az

Aynı macerada ayrı biraz

Gözle biçim biçim

Kalple anlar içim

Ayrı gayrı olmaz

Sen yoksan ben hiçim

Aç kardelen aç

Dağın olayım, suyun olayım

Göğün olayım aç

Her çiçeğin kar altından

Güneşe giden masalında

Yaşamak yeniden tazelenir

Yeniden anlamlanır

Işığa uzanırken kardelen

Kış rüyasından

Ümidin mucizesiyle

Sevince uyanır

Söz - Müzik : Sezen Aksu


Sezen Aksu - Kardelen

TÜRKAN SAYLAN

Uyku bir ölüm denemesi mi?...


Sabah uyandım, mutlu ve huzurlu olarak...Uykumun huzuru ile ölüm de bu kadar rahat mı diye düşündüm...Sonra....İlk duyduğum haber Türkan Saylan'ımı kaybettiğimdi...Hüzün sardı her yanımı...

Rahat uyuyacaksın biliyorum ebedi olarak...Huzur dol oralarda...Karı delen Kardelenler ve düşünen beyinler olarak ardındayız...Takipteyiz...

Her şey için sana teşekkür ediyorum...

Huzur dol oralarda...
Yüreğim ağlıyor buralarda...
t
ı
p
t
ı
p
.

GRİBİN DOMUZU TÜRKİYEDE...

Korkulan oldu işte...
İlk domuz grıbi vakası tespit edildi...ABDli bir karı koca...İstanbul'da...Tespit edildikten sonra odanın önüne önlem olarak üçlü bank konulmuş...
.

Ve Antalya'da havalimanında termal kameralar bürokrasi işlemlerinden geçene kadar geçen virüsler...Kimbilir kaç virüs girdi meçhul...Gemi ile gelenler...Kuşadası, Antalya...

Türkiye İstanbul havalimanından ibaret değil...

Paranoyak oldum, kimse ile öpüşmüyorum...Annemleri aradım Kaş'talar, koruyun kendinizi diyorum Ama nasıl???Bu sıcakta...

Geçmiş olsun...

Nokta

DÜNYA ÖNÜMÜZDEN GEÇEN BİR TREN Mİ?

Yaşam bir illüzyon mu, yoksa önümüzden gelip geçen bir tren mi?
Ya da bizlerde mi Titanik gemisi batarken hâlâ müzik yapan orkestranın birer üyesiyiz?
Değilse, dünyaya bir şeyler yapmaya mı geldik?
Dünya gerçekten de Shakespeare’in dediğince bir sahne mi, yani rolünü oynayan çekip gidiyor mu?
Trenin dışarıda ki inek mi ya da icindeki yolcu muyuz?
...

Sıradan karakterlerle, basit bir anlatımla yüzlerce soru sormayı başaran, size iç sesinizde çığlıklar attıran, gerçekten de çok büyük bir ustalıkla yazılmış, yönetilmiş ve oynanılmış bir eser izledim...öyle bir oyun ki, bana önce trene bakan bir öküz olduğumu hatırlattı sonra da öküz olduğum için mutlu olmamı sağladı...

*Titanik Orkestrası

EUROVISION



Bugün akşam Euorivison yarı finali yapılacak..Sabah gazeteleri göz gezdirirken Hadise'nin fotoğraflarına takıldım..Ve karar verdim..Her şey ilk çıktığında güzel...Özgün haliyle...Kendisiyle..
Üzerindeki kıyafet o kadar sırandı ki, yaratıcılık namına bir şey bulamadım..Bir de gözlerinde bıkkınlık hissettim...Biz niye böyleyiz??? Neden her şeyi çabuk tüketiyoruz...Anladım ki Hadise'yi de tüketmişiz...
Yukarıda Google'ın Eurovision tahmini var...Umarım iyi bir sonuç alırız..
Ancak benim düşünceme göre, şarkı ve Hadise yarışmaya katılmadan tükendiler bile...Patladılar...
DÜM yani..
TEK bir de...

Kimim Ben?

Fotoğrafım
Antalya, Türkiye
Beni bir temmuz sıcağında sarmışlar..Onlar için bir gurur olmuşum..Büyüyüp doruğa çıkınca artık,iyi ki doğdum deyip durmuşum..Bana yalın incelik çok yakışır:).Yaşam bu düşüncelerde çakışır..çaresizlere herkesler bakışır, gücümle adımı korumuşum..sorardım babama şu nedir, bu nedir?..Okudum öğrendim bilim çok kökenlidir..Yaşamın yolları dikenlidir..bazen ellerimle yürümüşüm..Bir söylediysem iki kez dinlerim..aklımla kötülükleri önlerim..Dilerim iyi gün görürüm... ... Bu bloğu kendim için açtım bir de sevdiğim blokları tek elden okumak için...Onları okumak ve yorum yapmaktan, umarım kendimce bir şeyler karalamayı unutmam:)


Takip ettiklerim

N'oldu bu dolar?

Translate to ..Çevir istersen

Manşetler

Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

İzleyiciler

Sinemada Bu Hafta

EkleBunu Sosyal paylaşım Butonu
Bloglar Alemi - Yorum Blogları
EkleBunu RSS Ekle Butonu