Blog Widget by LinkWithin
Blog Widget by LinkWithin

yeniden merhaba

:-)))) OOO aman allahım 4 gün kafa toplama moalsı bir kaç ay almış sanırım...öncelikle ihmalim için özür diliyorum...

yeniden merhaba,

artık evli bir bayanım....ve aynı şekilde düşünüyorum....

sahteliklerden ve düşüncesizliklerden hoşlanmıyorum

nokta

;-) görüşürüz yeniden...

...


sahteliklerden hoşlanmıyorum...
hiç bir sahtelikten...


mutsuzken mutluymuş gibi yapmayı...

mış gibi yaşamları da sevmiyorum...

iyi ki sevmiyorum...

kendimi seviyorum
.
.
.
(4 gün kafa toplama molası)

evlilik bu mu????

...

ve :-(
evlilik böyle bir şey demek ki,
kendin hakkında karar alamamak,
ya da çiftlerin birbirinin isteklerine saygı duymaması!...
demek ki tüm sihir burda bozuluyor...
birbirleri üzerinde güç gösterisinde bulunmak, hakimiyet kurmak...

arzuladığım böyle bir yaşam değil...
kimsenin üstünde güç gösterisinde bulunmak istemiyorum...ve kimsenin benim üstümde...

kocaman insanlarız...
kararlarımızı kendimiz ölçerek, biçerek alabiliriz...
çocuk değiliz...
sadece onu ezmemek için soruyorum bazen...ama belki de sorulmamalı...belki de herkesin uyardığı gibi alttan almamalı her şeyi...ya da karşındakini fazla düşünmemeli, ailesini de...

çünkü karşımdaki benim yerime kendini koyamadı ve inceliklerimi anlayamadı...

ben ne istediğimi biliyorum... kendine saygı duyan,kendine özen gösteren, ne olursa olsun heyecanını kaybetmemiş, düşüncelerime saygı duyan, sonsuz güvenebileceğim, bağırmak yerine konuşmayı tercih eden bir yürek istiyorum...o yüreği buldum diye evleniyorum ama umarım hayal kırıklığına uğramam...(uğrarsam da günler sonra yazarım ve okurum bu yazdıklarımı)

şaşırdım şu halime...hem de çok...kendimi ifade edemeyişime ve isteğime saygı duyulmayışına...

n'olursa olsun...
sonuç şu....
bir çocukluk hayalim, sırf kendini tatmin etmek için puf oldu!!!

bugün keyifsizim...
hem de çok...
kendimi anlatamayışıma da kızgınım...

zaman neler gösterecek bakalım...ilk şaşkınlıklarımı ardı ardına yaşıyorum bugünlerde...belki de her şey gösterildiği gibi değil... belki de düğün sabahı bambaşka birisi ile karşılaşacağım...endişeliyim...

hayırlısı olsun...
nokta...

(evliliğim ile kendim arasında seçim yapmak istemedim...hem evlenmek istedim hem kendim olmaya devam etmek...en doğal hakkımdı...merak ediyorum 20-30 yıl sonra erkekler soyadlarından vazgeçebilirler miydi?neden evlilikte kadın kendinden veriyor????)

talasemi testi

hain tırtıl hemşire....kolumu acıttıı...:-(
evlilik için talasemi testine kan verdim...
offffff...
acıyorrr...

kolum bir karış mosmor oldu, doktor bile şaşırdı...ufff yaaa....bugünlerde her şey ters gidiyor...

UMUT

umut
Sen umut ol.
Umutsuzluğun kol gezdiği yollarda...
Yollarda engeller var,
yollar çamurlu ve karanlık sen ışık ol.
Işıklar sönebilir, ışıklar söndürülebilir.
Yüreğin var mı senin !!!
Varsa yüreğin, onu yak.
Işıklar söner, söndürülür
Bazı ışıklar söner, başka ışıklar...
Senin ışığın senden geliyor,
senden başkasının söndürmeye gücü yetmez.
Kendini yak; adın ateş böceği kalsın.....
Türküler söyle;
el ele tutuştuğun "ışık böcekleriyle" sevdalardan bahset...
Aşkın adını sen koy, isim babası ol.
Keşfedilmemiş iyilikler yap,
Bir telefon et...
bir mektup yaz...
bir kapı çal....
Çaldığın kapılardan kendini gösterme.
Gölge değil , sevinç bırak...
Işık bırak...
Aşk bırak...
Umutsuzluğun kol gezdiği yollarda 'umut ol'
Çaresizliğin dört döndüğü yerlerde 'çare ol'
Yollarda engeller var.
Yollar çamurlu ve yollar karanlık.
Işığı söndürülmüş yollarda;
sen ışık ol "sen" ışık ol...
Bir İnsanoğlu

Seni Seviyorum...

Seni Seviyorum...
Herkes, "ilk kendi yaşıyor" Sanmasa,
Sevdalar da tükenirdi,
Masalları da...
Sonsuza kadar
Sürdüğü bilinsin diye mi nedir,
Bittiği anlar ve ihanetler
Yazılmıyor kitaplara.
Zümrüt-ü Anka Kuşu da yalan aslında,
Kendini külünden yarattığı da...
Ferhat'ın Şirin, Aslı'nın Kerem için öldüğünü Kim gördü Allah aşkına?
"Sonsuza kadar sürsün" diyorsan "Bu sevda,"
O zaman sevgili,
O zaman vuslat yaşanmaya!
Sana yazacak bir sen bırak bana!
Öfkelerin orada kalsın!
Kaçamaklar hanesinde değil ismin
Anlasana!
Ömrümün tam ortasına
Kocaman harflerle yazmışım:
SENİ SEVİYORUM...
SENİ SEVİYORUM...
"Herkese söylediğin Bana söyleme" diyorsun...
Ama ne varsa sevdaya dair,
Bizden önce söylenmiş, biliyorsun.
Bize düşen, aşkı yalansız yaşamak...
Hadi uzatma da uzat ellerini,
Seni seviyorum...
Seni seviyorum...
Seni seviyorum..

Tayfun Talipoğlu

Mutluluğun altın formülü

MUTLULUĞUN bir formülü var mı?

“Bana sorarsan bir tanımı bile yok” diyor Ümit...

Ümit kim? Ümit Yalçın... Dubai Başkonsolosu... Eşi Gül'le bizdeler... Arkadaş olmak için can atacağınız bir ikili... Derin, eğlenceli, birikimli... Hep birlikte felsefe yapıyoruz, hani genç insanlar oturur, saatlerce hayat üzerine konuşur ya, öyle... Ümit devam ediyor, “Evet, bence tanımı bile yok.Anlık diyenler, sürekli diyenler, geçmişte kaldı diyenler, gelecekte arayanlar, maddi unsurlar, manevi boyut, böyle uzaaaar gider. Herkese göre değişir ama...” Kulağımı bizim tavşan gibi dikiyorum... Bir şey söyleyecek... “İnsan yine de bir formül, bir reçete arıyor işte. Benim de çekmecemde ne durur biliyor musun?” “Ne?” “Russel'ın 1930'da mutluluk hakkında yazdıkları. Bir liste halinde. Arada çıkarıp bakarım...” “Mutluluk için altın formül mü varmış yani?” Gülüyor... “Nobel ödüllü Bertrand Russell, Mutluluk Yolu (The Conquest of Happiness) diye bir kitap yazmış. Kitapta, taa o yıllarda anlatılanlar, internet icat edilince, artık kitap okumaya vakti, yeteneği, isteği olmayanlar için özetlenmiş ve listelenmiş...” “Sen onlardan biri değilsin...” “Değilim ama o liste benim de elime geçti, çekmeceme attım, ne zaman ihtiyacım olsa çıkarıp bakıyorum...”
MUTLULUK PEŞİNDE
Mutluluğu fethetmek istiyorsanız, bakın neler yapacakmışsınız... *
1- Yaşamdan tat alma duygunu geliştir. (Kimin itirazı olabilir? Yaptığın her ne ise, zevk alarak yap. Hiçbir şeyi öylesine yapma. Hücrelerinde hisset, keyfine var...) *
2- Sevecen ol. İnsanlara sevgiyle yaklaş, karşılık da bekleme. (Bu da güzelmiş. Özellikle de karşılık beklemeden bir şey yapmak...) *
3- İyi anne-baba ol. (A bu süpermiş diyorum. “Çok iyi bir yönetici oldum, patron oldum, lider oldum ama iyi bir baba olamadım” lafları beni üzüyor. Birinin dünyaya gelmesinde bir sorumluluğun varsa, kaçarın yok, iyi anne-baba olacaksın. Ötesi, berisi, öyleydisi, böyleydisi yok.) *
4- Çok yönlü, ilginç, yaratıcılık isteyen bir iş yap. (Bu da doğru. Yaptığın iş, içini şişiriyorsa, mutlu olamıyorsun! Bazen lüks olabilir ama insan mutlu olacağı işi aramaktan vazgeçmemeli.) *
5- Birbirinden farklı küçük ilgi alanları geliştir. Günlük yaşamına çeşitlilik kat. (Doğru. Ne kadar çok çeşitli, küçük küçük mutluluk alanın, ilgi alanın varsa, zaman o kadar kolay kayıp gidiyor. Mutluluk zamanı unutmaksa, işte fırsat...) *
6- Mücadele ile teslimiyet arasında denge kur. Elinden geleni yap, geri kalanı gelişmelere bırak. (Değiştiremeyeceğin şeyler için ısrar etmek, mutsuzluktan başka bir şey getirmez. O zaman teslim ol. Ama değiştirebileceğin şeyler için de mücadeleye devam et...)
DAHASI VAR
Mutsuzluğu yenmek istiyorsanız: *
1- Adaletsizliğe uğramışlık duygusunu abartma. Kendini gözünde fazla büyütme. Başkalarının sana olan ilgisini de. (Bu da müthiş bir tespit! Kurban psikolojisinden kurtul. Kendini çok ciddiye alma, övgülere de çok yüz verme.) *
2- Başkalarının hakkında ne düşündüğünü fazla önemseme. (Haklı. Çünkü özellikle dışarıdan gelen övgüleri abartırsan, kendi gerçeğinle ilişkini kopartmış oluyorsun. Kendini olmadığın bir şey zannetmeye başlıyorsun, en kötüsü de bu. Bu, bırak mutlu olmayı, kendine zarar vermeye başladığın an...) *
3- Suçluluk ve utanç duygularıyla mücadele et. (Evet, insanı mutsuz eden duygular onlar. Kurtulabilirsen ruhunu önemli ölçüde özgürleştirmiş oluyorsun. Benim mesela bu maddeye çalışmam lazım, bitmez tükenmez suçluluk duygularımdan kurtulmam lazım.) *
4- Endişelerini ve korkularını somutlaştır ve “Olabilecek en kötü şey ne?” diye sor kendine. (Bu da insanı iyi hissettiren bir şey. Herkese tavsiye ederim: Stresten ölüyor musun, bir dur ve dedi ki kendine, “Yetiştiremezsem/ yapamazsam/ başaramazsam en kötü ne olur?” İşte bu sorunun cevabı, insanı rahatlatıyor. Çünkü “Çok da katlanılmayacak bir şey değilmiş” dedirtiyor...) *
5- Kıskançlık değil hayranlık duygusunu geliştir. Kendini başkalarıyla kıyaslama. (Artık neredeyse herkesin tecrübesiyle sabit ki, kıskanmak insanı mutsuz eden bir şey. Kendini başkalarıyla kıyaslamak da öyle. Ne birilerinin senden eksikliği, ne de birilerinin senden fazlalığı seni etkilememeli, etkilerse gücünün doruğuna ulaşamazsın. Başkalarını bırak, kendinle uğraş, kendi kabiliyetlerini arttır.) *
6- Can sıkıntısı ve heyecan konusunda hayatında denge kur. (Ne sürekli can sıkıntısıyla yaşanır, ne de sürekli heyecan haliyle. En iyisi, bu ikisinin denge durumudur.) *
7- Rekabet yarışlarından uzak dur. (Rekabet de insanı mutsuz eder, birini geçmek için uğraşma, sen kendini geçmeye çalış.) *
8- Kendini melankoliye kaptırma. (Söylenecek çok fazla şey yok, kaptırma...) * Ümit, bütün maddeleri sıraladıktan ve biz hepimiz, her bir madde için yorum yaptıktan sonra, maddeleri sil baştan bir kez daha tartışmaya, konuşmaya, konuşmaya devam ettik...
AYŞE ARMAN

MEVLANA

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
MEVLANA

anneannemin melek olduğu gün!!!

canım anneannem!!!

beni izliyorsun biliyorum,

tüm dualarım seninle...

yaşattıkların ve bıraktıkların için teşekkürler...

seni seviyorum
.
.
.

sevgililer gününüz kutlu olsun!




sevgi'li ile sevgi ile nişanlanıyorum...


pır pırpırmmm bugün...

pır pır konamıyorum hiç bir yerlere!

nişanlanıyorum bugünnnnn...

sevgi'li ile sevgi ile...

SİZİN, “BİZ” DEDİĞİNİZ NEREDE BAŞLAR, NEREDE BİTER?

Biz dediğinizde o “biz”in çapı ne kadar?
Tuttuğunuz futbol takımı mı? Aileniz mi? Şirketiniz mi? Siz ve sevgiliniz mi? Siz ve arkadaşlarınız mı? Sizinle aynı milliyetten olanlar mı? Tüm insanlık ailesi mi? Tüm canlılar alemi mi? Tüm canlısı ve cansızı ile galaksi mi? Yoksa evren mi?
Bir insan ötekinin duygu alanını kendi beyninde duyusal olarak ne ölçüde tekrarlayıp taklit edebiliyorsa ötekinin sevincine ve üzüntüsüne ortak olabiliyor. Onun canı yandığında, canı yanıyor, o mutlu olduğunda, mutlu oluyor. İnsanlık tarihinin, baş köşelerinde saygıyla anılan insanların, en büyük özellikleri de bu. Tüm toplumun duygu akışındaki sorunlu bir duygu ya da ihtiyaç alanını çözebilmek için, kendi duygu alanlarında güçlü bir sorumluluk yaşayan insanlar. Bir başkası ile ilgilenen, onun daha iyi yaşaması için ülküsü olan insanlar, bazen şöyle, bazen böyle işlere imza atmışlar. Ama ilk yaptıkları, bir BİZ tarif etmek olmuş.
Bu “biz”, bazen sol elini kullananlar, bazen derisi siyah renkte olanlar, bazen limanlarda üç kuruşa çalışan sefil bir yaşamın paryaları, bazen bir avuç “soylu”, bazen nükleer gücü elinde bulunduran seçkin ülkeler, bazen şu ırkın mensupları, bazense şu dine inananlar olmuştu. Ne zaman BİZ oluşsa onun dışında kalan herkes, isteseler de istemeseler de ötekiler olmuş. Bu ötekiler de, yenilip yutulmamak için, “karşı-BİZ” olmak zorunda kalmıştır. Böylece savaşlar olmuş, böylece ölümler, kan ve gözyaşı olmuş ve “biz” olup, ötekini yok etmek yüceltilmiştir. Bir dünya görüşünün büyüklüğü, kalıcılığı, sevgi esası üzerine kuruludur.
İçinde sevgi barındıran hayat görüşlerinin BİZ’i çok geniştir. Seni de, beni de, onu da içine alır. Sadece insanları değil, saygıya layık her canlıyı içine alır. Bu sevginin temel dayanağı bazen Tanrı’ya olan inanç ve onun varlıklarına saygıdan, bazen güçlü bir humanizm duygusundan, bazen uygarlık düşüncesinden, bazense başka türlüsünü yapmak ekosistemi kalıcı şekilde çökerteceğinden oluşur.
Bir düşünce “BİZ” dediğinde, kişinin BİZ’ini incelerim. BİZ’i ne denli büyükse o kişi o denli büyüktür. SİZİN, “BİZ” DEDİĞİNİZ NEREDE BAŞLAR, NEREDE BİTER? Dostlar Sizin “Biz” dediğiniz ne kadar?

insanlar da harflere benzer!

Harflerin, Düşüncelerin ve İnsanın Gücü!...
Harfler vardır; kimileri sesli kimileri sessiz…
Tek başlarına bir anlam ifade etmezler…
Doğru sessizlerle doğru sesliler bir araya gelir…
doğru kelimeler çıkar ortaya…
Doğru kelimelerle birlikte sessizler de seslilerde bir anlam kazanmaya başlar…
doğru fikirlerin tohumları atılır…
Doğru kelimeler kazandıkları bu anlamları güçlendirmek için bir araya gelip doğru cümleleri oluştururlar…
Doğru cümlelerle birlikte kelimeler daha anlamlı olmaya başlar…
doğru fikirlerin tohumları filizlenmeye başlar…
Doğru cümleler bir araya gelip doğru paragraflara…
doğru paragraflar doğru sayfalara… doğru sayfalar doğru kitaplara…
doğru kitaplar bilgelik okyanusuna dönüşür…
bilgelik okyanusu anlam arayışına rehberlik ederek bizi Öz’e ulaştırır!
Öz mutlak, sınırsız gücü barındırır! ü
Ve ihtiyacımız olan her şey Öz’de gizlidir!
Vaaayyy beee!
Bir harf nelere kadirmiş!!!
Bir kelimenin gücü harflerinin gücü kadardır!...
Bir cümlenin gücü kelimelerinin gücü kadardır!...
Bir paragrafın gücü…
………………………………………………..
Bir kişinin gücü de Öz’ünün gücü kadardır!

Düşünceler de harfler gibidir… Doğru düşünceler bir araya gelerek doğru fikirleri oluştururlar… Doğru fikirler bir araya gelerek doğru inançları oluşturur! Doğru inançlar birleşerek doğru bir zihni oluşturur! Doğru bir zihin doğru eylemlere yöneltir! Doğru eylemler doğru alışkanlıkları oluşturur! Doğru alışkanlıklar doğru bir karakteri oluşturur! Doğru bir karakter doğru bir insanı oluşturur! Doğru bir insan mutlak doğruluk olan Öz’e yakınlaşır! Öz’e yakınlaşan hayatının anlamını keşfetmeye başlar! Mutluluk ve huzur hayatın anlamında gizlidir! Vaaayyy beee!!! Bir düşünce nelere kadirmiş!!! İnsanlar da harflere benzer!... Doğru insanlar bir araya gelerek doğru bir takımı oluştururlar!... Doğru takımlar bir araya gelerek doğru kuruluşları oluştururlar! Doğru kuruluşlar bir araya gelerek doğru bir toplumu oluştururlar! Doğru toplumlar bir araya gelerek doğru bir evreni oluştururlar! Doğru bir evren de Öz’e hizmet eder! Öz’de insana hayatın anlamıyla birlikte mutluluk ve huzur getirir!

net ol!

.....

bugün şunu düşündüm...
insan çok karmaşık bir ruh hali...
insan beyni kurmaya başladığında offff offfff....
önünde durulmaz!!!

oysa her şey duru olmalı...
kızdığında kızdığını söylemelisin...
sevdiğinde sevdiğini...

net olmalı...

olabildiğince net...

kafada kurmadan düşündüğünü söyleyebilmeli...

iletişim böyle bir şey işte...

herkezin yapmak istediği ama yapamadığı

nokta

05


Ben dönsem etrafımda
Sen benim etrafımda
İç içe geçen daireler gibi
Bağımsız olsak
Ama çıkmasak birbirimizden
Sonra çarpışsak günün birinde bir yerlerde
Bölünsek birbirimize
Toplasak bütün sevinçlerimizi de

Dört işlem gibi olsak mesela
Toplanalım hep bir birimize
Çarpalım kalplerimizi de
Bölünelim bedenlerimizde
Çıksın bütün yollar ikimize
Sağlaması da kolay olsun
Senin eşitliğin bende
Benim bölünmüşlüklerim hep sende
Senin çarptıkların kalbimde
Topladıklarımız gözlerimizde

Olur mu dersin?
Kim bile bilir denemeden
Haydi başlayalım şimdiden
Topla sevinçlerini
Gel bana bekliyor olacağım
Tüm denklemleri çözmenin mutluluğuyla ...

04

Seviyorum diyebilecek kadar cesaretimiz olsun.
Bahar kadar renkli, güz kadar sade hayatımız…
Kalbimize sığdıramayacağımız kadar şefkatimiz,
Yüreğimizde saklanamayacak kadar çok gözyaşımız olsun.

Hayatımıza kattığımız gürültüler kadar sessizliğimiz,
Sessizliğimizde anlam bulan düşüncelerimiz kadar sesimiz,
Sıkıntılarımızı hayra yoracak sıkı dostluklarımız,
Karamsarlığımızı huzura dönüştürecek içten dualarımız olsun.

Yusuf kadar iffetli nefislerimiz,
Yakup kadar sabırlı bekleyişlerimiz,
Meryem kadar masum duruşlarımız,
Muhammed’i (s.a.s) temsil edecek kadar samimi inancımız olsun.

Hayat kadar düşünülen ölümümüz,
Ölüm kadar anlamlaştırılan hayatımız,
Sonsuzluğa yelken açmış kederlerimiz kadar tebessümlerimiz,
Umutsuzluklarımız kadar umudumuz olsun.

Kudüs kadar direnen,
Bağdat kadar kuşatılan,
İstanbul kadar sevilen,
Medine kadar coşkulu,
Mekke kadar fethe layık,
Hira kadar sessiz ve vefalı,
Cudi kadar yaslı ve üzgün,
Vazgeçmeyen, yılmayan kalbimiz olsun.

Bahar kadar rengimiz,
Yaz kadar sıcaklığımız,
Güz kadar hüznümüz,
Kış kadar kaygılarımız olsun.

Hırslarımız kadar sorumluluğumuz,
Özlemlerimiz kadar bekleyişlerimiz,
Unuttuklarımız kadar hatırladıklarımız,
Umduklarımız kadar bulduklarımız olsun.

Rütbelerimizden daha çok adamlığımız,
Kibrimizden daha çok mütevazılığımız,
Kötülüğümüzden daha çok iyiliğimiz,
Karanlığımızdan daha çok aydınlığımız olsun
.
.
.
o
l
s
u
n
.

03

Yaşamak nefes almak değil sadece. Yaşadığını hissetmek....
h
i
s
s
e
d
i
y
o
r
u
m
...

02*

.
.
.

Hiçbir şeye akıl yetiremeyen çocukların berrak sevinciyle sevdim.
.
.
.
*28.01.2010=sözlendim...BİZ' in 2. günü...

01

Sevdiğinle yaşamak güzel ama yaşam zor...

Uğraş ister birliktelik
ve çiçek gibidir sevgi..

Bilin ki sevginin can suyudur ilgi..
Kavga olacak doğal ki..

Sözcükler yüreğini delmezse hoştur dövüş sonrası barış...

Kişilikte olursa yarış, kim kimi sindirirse kazanır sanmayın.
Böylesi yarışta kaybeden kaybeder.
Kazanan da kaybeder.

Yaşamı paylaşmak, sevgiyi paylaşmaktır.
Anlaşmaktır.

Vermeden alınamaz tek şeydir mutluluk.
Önce ver; sonra al...
Aldığını vermek, ödeşme;
verdiğini almak, haktır.

Sevgi sıcak yataktır.
Sıcak uyumak yatağında dokunmaktır sevdiğine..
İnanın; çok zordur dokunmak, istemediğin tene!.

MUTLUYUM


ÇOK MUTLUYUM ÇOOOOOOK ....

Gülten AKIN

GÜLERKEN YÜZÜN

Gülerken yüzün
Dem çeken bir güvercinin sesini
İçin için büyüyen çimenleri
Baharda lunaparkı, bayramyerini
Ve alışkanlıklar dışında her şeyi
Gülerken yüzün
Aşıyor geçmişin acılarını
Kendini yarına değiştiriyor
Gülerken yüzün
Sanki çarmıhını kırmışsın
Senin ve ardından geleceklerin
Aylası alnına düşmüş gecenin
Oturmuş ağlıyor kendisi
Bunu öyle candan öyle yürekten
Öyle bir tutkuyla istiyorum ki
Aklımda hep öyle kalmalısın
...

SENİ SEVDİM

Seni sevdim,
seni birdenbire değil usul usul sevdim
"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı
Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi

Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce

Seni sevdim.
Artık tek mümkünüm sensin


Türk ozanı (Yozgat 1933). Ankara kız lisesini (1951) ve Ankara hukuk fakultesini (1955) bitirdikten sonra çeşitli kurumlarda avukatlık ve öğretmenlik görevlerinde bulundu.Türk dil kurumunda çalıştı.İlk şiirleri 1952 den sonra Hisar ve Türk dili dergilerinde görünen Gülten Akın toplum içindeki kadının tedirginliklerini yansıttıktan sonra,şiirinde toplumcu açılıma yer verdi.Varlık dergisinin açtığı bir yarışmada (1955) birinciliği paylaştı.1992'de mehmet Fuatla birlikte sedat simavi vakfı edebiyat ödülünü aldı.Rüzgar saatı(1956)Kestim kara saçlarımı(1960)Sığda(1964)Maraş'ın ve Ökkeş'in destanı(1972)Ağıtlar ve Türküler(1976)İlahiler(1983)Sevda kalıcıdır(1991)

...

DÜŞLER



Düşler vardır satılmaz
Derinde anlatılmaz
Yüreklerden silinmez
Bazen de vazgeçilmez
Kapat gözlerini ve düşün
İpekten bir deniz
Pamuktan bir gökyüzü
İki tomurcuk yüreğimizde
Belki de sen ve ben ikimiz
Birbirinin farkında gözlerimiz
Düşüncelerimiz, olmayacak hayallerimiz
Ne alınır ne satılır
Para yerlerde sürünür
Geçtikçe şu günler
Anladıkça hayatı
Birçok şeyin değeri
Küçüldükçe küçülür

HER ŞEY SENİNLE GÜZEL

Her şey seninle güzel
yolda yürümek bile
Olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile

Her şey seninle güzel
bu toprak bu taş bile
İçimdeki bu korku gözümdeki bu yaş bile

Beklenmedik bir anda
ayrılık gelip çatsa
Seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana

Her şey seninle güzel
duyduğum bu ses bile
Yalnız içtiğim su değil aldığım nefes bile

Her şey seninle güzel
bu yağmur bu kar bile

Yüzümdeki gözyaşının izleri onlar bile

Beklenmedik bir anda ayrılık gelip çatsa
Seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana
...
13.01.2010 00:18

evet
her şey senin' le güzel
sözler anlatamaz kalbimdeki yerini
nokta

Yalnız Oyuncaklara Yeni Arkadaşlar

Yeniyüksetepe Aktiffelsefe derneğinin Sosyal Sorumluluk Projeleri adı altında gönüllü olarak bazı faaliyetlerde bulunulmakta Yalnız Oyuncaklara Yeni Arkadaşlar da bunlardan biridir.

Antalya dışından mail grubu olup Oyuncak desteğinde bulunmak isteyenler Yeniyüksetepe'nin birçok ildeki şubelerine ya da Antalya ya gönderme şansı olanlar ise ilgili telefonla irtibata geçebilirler.

Yalnız oyuncaklar bu kez 5 Mart'ta "Şehit Jandarma Er Serhat Genç İlköğretim Okulu'na gidiyor.

Kampanyaya katılım için 26 Şubat'a kadar yalnız oyuncaklarınızı bize ulaştırırsanız GEA Gönüllülerinin oyuncakları onarması için vakit bırakmış olursunuz.Detaylı bilgi için 506 302 24 77 nolu telefondan bilgi alabilirsiniz.

Destekleriniz için şimdiden teşekkür eder mutluluk dolu günler dilerim.


www.antalya.aktiffelsefe.org
yeniyuksektepe.antalya@gmail.com
Balbey Mah. 439. Sok. No:3 Antalya(Doğu Garajı Start Otel'den mezarlığa doğru çıkan yolun üzerindeki Hilal Petrol'ün tam karşısındaki sokaktan girince görülen sarı ev.)
248 47 20 / 506 302 24 77
Aktif Felsefe, Aktif Yaşam!

AŞK VAR MI AŞK, SEN ONDAN HABER VER?

Boşver be yaşı başı!
Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan, sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna,
ondan haber ver?
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını.
Gelene geçene yol verme girsin diye içeri
ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç,
yık geç,
kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine...
hem ona geçmezse kime geçer sözün?..

Büyü büyü...
Bak ellerin ayakların kocaman,
aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?

Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün.
Atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
Öl gitsin...
Parayı pulu savurup, bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin,
savrul gitsin...

Boş ver be yaşı başı,
kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?.

Aklını al da öyle git, ister yollara, ister odalara, ister kırlara bayırlara vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle, bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa, seveceksen ve öleceksen uğruna...

yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...
yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş, sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı, 'yaşadım ulan dibine kadar' diyemeyecek misin?

...

ÖZLEDİM
Bugün eksilmekle meşgulüm...
Sensizlik kor kor yanarken buralarda
Üşümekle...
Ellerini özledim
Biz’i ısıtan öpülesi ellerini
İçime aşkın yanardağlarını döken, eriten gözlerini......
Bugün hırçın yağmurlar dökülüyor şehrin gözlerine
Yokluğunu anlamış gibi
Anlamsızlığına ağlar gibi...
Gözlerimin yoksulluğu sırılsıklam yanarken
Ben susuyorum...
Şehir üşüyor..
Baharını yitirmiş gibi......
Yoksun...
Dudaklarımda vuslat türküleri çatlamış
Hasret bağlamış haylaz, çocuksu halimi...
Çık artık!
Yine oyunbozanlık yap
Sobele sessizliğimi...
Sensiz öksüz çocuklara döndü bu şehir..
Sensiz kimliği bozuk nefeslerimin..
Sensiz yaşamak intihar artığı hayatlar gibi......
Hayatımın şahdamarı olmuşken sen
Rüyam oluşun yetmiyor bana..
Bak, yollarına dökülüyor ellerim
Gözlerim gözlerini istiyor..
İki gözüm..
Sevdiğim..
Özledim.....
Özledim....

SUNAY AKIN



GÖRÜLMÜŞTÜR

Ne yak
Mektubun ucunu,
Ne sevgini
Sayfalar dolusu
Dile getir....

Zarfı kapatırken yalnız,
Kuytu dudaklarını
Çokça değdir.....

yahşi batı


Dün akşam gittik Yahşi Batı' ya...Bel altı esprileri günlük hayatımda kullanmayan birisiyim..ancak küfürün yaşam kadar gerçek olduğuna inanıyorum...bu yüzden küfür var diye eleştirmeyeceğim ama gişe kaygısı yüzünden küfür yapma baskısı beni rahatsz ediyor...


filmde kahkahaları patlatamadım...ama güldüğüm anlar da oldu...ancak Cem Ylmaz' ın zekiliğini seviyorum ben...ince esprilerini...gösterilerini bu yüzden defalarca hala izleyebilirim...ama Yahşi Batı'yı bir kez daha izlemeyebilirim...


Aslına bakarsanız bel altı esprileri çoğu insan sevmese de çevremde ki insanların en çok güldüğü esprilerdir...Bu yüzdendir ki Cem de haklı...Gişe kaygısının olması elbette doğal...


Film de Amerika'da çekilmiş gibi idi...kostümler ve görüntüler ucuz durmamış hatta iyiydi bile...Ancak Vavien de ki sinema zevkini alamadım...Belki de beklentili gittiğim içindir, bilmiyorum...


Apaçi şiiri okuyan kız ve on dakika ara esprileri güldüklerimdendi...cola turka reklamlarını yapmak için esprileri colaya şartlamalarından hiç hoşlanmadım...


Sevgi'limin de söylediği gibi en azından Cem'i desteklemek için bile gidilebilir...Ancak ince Cem esprileri beklentisi olmadan, küfür eğlencesi için daha çok tercih edilebilir...

iyi ki varsın...

Güne
ve
hayatıma
değer

katan
şükredilesi
sevgi'lim...

iyi ki varsın...
iyi ki olacaksın...
.
.
.



müzik - sen dünyanın en güzel kadınısın izlesene.com

mavilere uyanmak...


ve şaka gibi
ve sarsak sarsak
ve kımıl kımıl bir yaşamaktır
MAVİLERE UYANMAK

en kesif karanlıklara kafa tutan
gözlerinin mavisine kuşanmak...
.
.
.

türküleri sev
yalan kahkahalardan uzak dur
canımın suyuyla yıka ellerini..
aklımın maharetiyle giydir
en mavi yerlerini...

senin adın buzul mavisi!
çünkü mavilerde uyur
benden sana geçen
sende beni kalkındıran ne varsa!

sevdiğim,
açlığımın uzak ufku

her sabah;
güneşten ne zaman işaret alırsan
ne zaman dar gelirse soluğun
böyle uzun sarılmaklara
fikrini kurcalarsa eğer
açık korkular
işte o zaman
mavilere mavilere uyandır beni...

CAN ÇEKER...


Vakti vardır…
Ve can çeker.

Ama berrak ve demli bir çaydan daha iyi olan şey, o çaya sohbet katan, lez...zet katan "insan"dr.

Yalnızlığa hüzün taşır çay… Sohbete muhabbet… Hayatın neresinde, ne şekil ve görüntüde olursak olalım; mesele şudur:

Bir bardak demli çayın yanında ne kıymetimiz var? Hangi insann bir bardak demli çayı için “hasretin adı” ve “katma değer”iyiz?

Vakti vardır..

Ve can çeker.

Can, çayı bahane edip insan ister. Profesör istemez, genel müdür hiç istemez… Makam ve mevki… Ve dahi şan ve şöhret… Ve dahi mal ve mülk sahibi istemez.

Aradığı insandır.

“İnsan” sıfatının yanında, som altına şekil katmak için sokuşturulmuş bakır kadar ehemmiyeti olmayan unvanları hesaba katmaz…

Ve can, insan çeker.

Bir bardak demli çayın her yudumunu, ab-ı hayata dönüştüren insan!

Bir daha mesele şudur:

Canımız kimi çeker ve kimin canı bizi çeker? Ve neden?

Hayattan aldığımız ve hayata kattığımız can sıkıntılarının çoğunun sebebi, maalesef değersiz şeylerden ibarettir. Ne bu dünyadan çekip giderken bizimle birlikte gelirler. Ne sonrası için işe yararlar. Üstelik, bir bardak demli çayın yanında bile, sahibini “beş kuruş” sahiplenmezler.

Su kaynar… Aşk ateşinde… Bir tutam çay yaprağıyla karışmak, vuslattır. Bu sıcaklığa…

Sonra aşkın rengidir ve demidir görünen.

Söyleyin şimdi:

Can kimi çeker?

Kimin canı bizi çeker?

Bu şiire kim bir mısra katar gönlünden?

Sohbeti kim demler?


nokta



Evlilik

Evlilik,
inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için..17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da…
Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yasamamaktan… Nedir bu dayatmalar?

Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi…
Olmaz, yürümez diyor toplum… Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına ‘hot’ dediğinde oturmalı kadın…Yada yumuşatıyorlar;
-Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı…
Eğitimde de böyle.. Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layiki…. EŞiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne ‘hot’ dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü…
Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti, -’Ooo Can bey kapmışınız çıtırı’ esprilerine muhatap dahi oldum

EŞiM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bi taneyi 9 senede bitirdim…Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım… Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil Cibran… Bunu unutmadık biz.

Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene.O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o ‘haklisin bitanem…’ dedik, Öfke bitip fırtına durulduğunda ‘ama bi de böyle düşün’ de dedik fikrimizi savunurken.

Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta…

Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..
Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon , kim bu saatte arayan karşı cins diye sorgulamadık da ama…
Sevginin en büyük dostuydu bizim için ‘güven’… ve güvenin ardına saklanmış bir ’saygı’ vardı daima…

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede… Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık…Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi gece, misafir odasında…Gece yarısı kapı açıldı esim;
-’Ne yapıyorsun burada?’ diye sordu kapının eşiğinden, ‘uyuyorum’ dedim buz gibi bi sesle… Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla… ‘kay yana’ dedi daracık yatakta. ‘ne yapıyorsun?’ dediğimde ‘benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim’ dedi…Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek…
Ve bence doğrusu da bu…Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç..Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize…
Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktık o listede…Ama oyunun kurallarını biz koyduk… Nede olsa bizim oyunumuzdu,oynanan…

Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence…Topluma kulaklarını tıkayarak hemde… Ne benim, ne de bizim sözlerimizle…Sadece gönlünüzden geçtiğince…
Dediği gibi Ataol Behramoğlu’nun;‘…Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:Yaşadın mi büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana…

Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir.Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder. Aşağı çekersin omuzların titrer . Ama yine de, neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker, rahat bir uyku uyumayı başarır……….
Can Dündar

03.01.2010

dün


k
ı
y
m
e
t
l
i
y
d
i
.
.
.

istiyorum...


sağlıklı bir beden ve ruh ile,
güneşli günler,

demet demet papatyalar,

yaratıcı fikirler,
bol kazançlar,
hoşgörülü yaklaşımlar,
iyimser bakışlar,
cesur girişimler,
renkli eğlenceler,
benzersiz hediyeler,
bitmeyen sevgiler,
lezzetli yemekler,
heyecanlı karşılaşmalar,
güzel filmler,
olağanüstü konserler,
kibar sürücüler,
samimi dostlar,

varlığı için şükredilen aileler,

yüreğimi yola getiren,

sevebilen ve sevilen bir eş,

iyi geceler,
iyi uykular,
tatlı rüyalar,
keyifli sabahlar,
gerçek iltifatlar,
sıcacık sohbetler,
uslu çocuklar ,
doğal güzellikler,
gülen yüzler,
upuzun geziler,
huzurlu günler,
içten teşekkürler,
zevkli alışverişler,
hatır soran arkadaşlar,
hoş mesajlar,
bol kahkahalar,
yeni heyecanlar,
düğünler,dernekler
eğlence ve tatlı sürprizler,
nefis tatlılar,
tarçınlı kurabiyeler,
elmalı kekler,
güzel kokan kahveler,
tavsan kanı çaylar,
buluşmalar, kavuşmalar,
sağlık, neş'e, bol para, bol şans,
yani özetle,


YAŞADIĞIMA DEĞEN BİR YIL!...

İKİ SIFIR BİR SIFIR DUASI...


İki sıfır sıfır dokuzlu zamanlara, bugün veda ediyorum. Bir takvime göre, uzun görünen kısa bir şeyin başlangıcı yakın… Madem öyle, ben de güzel dileklerde bulunurum. Adını "iki, sıfır, bir, sıfır " duası koyuyorum. Şöyle başlıyor:


Bu yeni zamanda...şöyle devam ediyor:


Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil, sevebileceğim ...herkes de dahil...


Sağlığı iyi olsun…

Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın. Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dolaşsın.


Sevdikleriyle bir arada olsun…

Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. Lafları birbiriyle başlasın. Nesi varsa bölüşecek biri olsun; nesi yoksa bulup getirecek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.


Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun…

Onun yeri ayrı olsun. Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. O her şeyine, her haline tanık olsun. Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. Duyguların hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Bütün şarkılar onu anlatsın. Aşık olsun, sırılsıklam olsun. Kurumasın.


Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun…

Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini her gün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.


Neşesi bol olsun…

Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde bir şey durup durup zıplasın. Duydukları gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. Gürültü çıkarsın. Saçma şeyler söylesin. Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. Nereye gidip geldiği bilinmesin.


Değiştirmek istedikleri değişsin…

İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.


Bir şey ona sürpriz olsun…

Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. Bu gün üç yüz altmış beş 'ten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasın. Öyle tahmini mümkün olmayan bir şey olsun ki bu, "hayatın zekasını" anlatsın.


Bir hayali gerçek olsun…

Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasın. Bir çizgi filmde olduğunu, her şeyin mümkün olduğunu unutmasın.


Bu duayı okusun. Kendi sesiyle duysun. Duası gerçek olsun. Her kelimesine şükretsin. Tek satırına nazar değmesin.

AMİN
nokta

VAVİEN


Geçen hafta cumartesi gittik VAVİEN'e...Yağmur ve Durul Taylan filmi.... küçük bir kasabada yaşayan bir ailenin öyküsü ...filmi izlerken en çok neyden etkilendim diye düşündüm...ve karar verdim...yalınlık...


filmde kadro gerçek oyunculardan oluşuyor...bunu sevdim...özellikle de Binnur'u...filmde sevdiğim şey de komedi ögelerini barındıran bir gerilim filmi yapmaya çabalanması...çabayı hissettim ama standart komediye alışık Türk seyircisi için zor bir film... özgür ruhlu ve farklı olan Engin Günaydın ve ekip desteklenmeli...aksaklıklar elbette var ama ilk deneyim için farklı...


Beklentisiz gidin...


AVATAR


Bu cumartesi nihayet gittik AVATAR'a...Kabul ediyorum geçen hafta ben gitmek istememiştim ve başka bir filmi izlemiştik...(vavien...bir ara yazarım onu da)


Bilim kurgu filmlerini pek sevmem aslında ama AVATAR bir ilk...öncelikle muazzam bir emek var...hikayeyi anlatmak istemiyorum zaten okumuşsunuzdur sağda solda...mavi ırk olan NAVİ'ler ve biz İNSAN'lar...


aslında bana sorarsanız ben NAVİ olmak istedim...ve öyle bir yerde yaşamak...hem de çok...benim gibi doğa aşığı birisi için NAVİ'lerin hayvanlarla ve bitkilerle olan iletişimini gördükçe İNSAN olmak istemedim pek...


Filmde en çok her şeyin olması beni mutlu etti...bir tutam doğa, bir tutam aşk, bir tutam mücadele, bir tutam gözyaşı, bir tutam naiflik, bir tutam kirletilmemişlik...gibi gibi...


Tavsiye ederim gitmenizi yalnız film 2 saat 45 dak...ve biletinizi önceden alın...Sevgi'lim bir gün önceden netten zor aldı...duyurulur...


Gidin de dünyamızı mahveden bizleri izleyin lütfen...

NİCE MUTLU YILLARA!...




Turkish

Yaşamın kaynağı sevgi ise sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşmak dostluk, dostluk hatırlamaksa eğer hep aklımdasınız !Yeni yılda da dostluğumuzun daha da pekişmesi ve ebedi olması dileğimle daha nice mutlu yıllara!


English

On the threshold to the New Year very best wishes to you and your family. May the New Year bring you and your loved ones joy and happiness.

German

An der Schwelle zum neuen Jahr wünsche ich Ihnen und Ihrer Familie von Herzen alles Gute. Möge Ihnen und Ihren Lieben das neue Jahr viel Freude bringen.

French
Au seuil de la Nouvelle Année je viens vous présenter mes voux les plus sincères pour vous et votre famille. Que 2..vous apporte, ainsi qu´aux vôtres, de nombreuses joies.

Ukrainan
Az új év küszöbén kívánok Önnek és családjának szívbol minden jót. Hozzon Önnek és szeretteinek az új év sok örömöt.

Italian
I migliori auguri per il Santo Natale e per un gioioso Anno Nuevo. Portuguese Desejo um Feliz Natal e um ano de 2008. repleto de felicidades e realizações para você e sua família!

Chinese
Shen Dan Kuai Le Xin Nian Yu Kuai.
.
.
.

uzlaşmak değil anlamak...

İletişimin amacı bana göre uzlaşmak değil anlamak....
kadınlarla erkeklerin anlaşamamasının nedenleri arasında "doğaları" var bana göre...erkek avcı...eve getiren, evi besleyen, dolayısıyle gücü ile öne çıkan biri...kadınsa getirilenlerin paylaşımını sağlayan...ve hep aklını kullanmak durumunda...biri kollarını çalıştırırken diğeri düşüncelerini geliştirmekte...
ama kadın anlatmak istiyor...erkek dinlemiyor gibi yapyor ya da hemen bir çözüm buluyor...halbuki kadın paylaşmak istiyor...
evet inanıyorum aşkın yaşını çiftler belirler...ne kadar süreceği bilinmez...aşk dediğimiz şey 100lük skalada en tepe...aşk demek 100 demek...daha yukarı çıkma şansımız yok... aşağı inmeye mecburuz bunu kabul edelim...aşkın sonsuza kadar sürmesi gerekmiyor...onun yerini önemli bir duygu alıyor: olgunlaşmış sevgi...
aşkın ömrünün ne kadar olduğu bizim birlikteliğimizi belirlemiyor...
aşkın süresinden çok neye dönüştüğü önemli...

Asla Kabul Etmeyeceğim Tek Şey

...
"Heyecanlı olmamla ilgili yapılan eleştiri!
Bakın şimdi;

Eğer karşınızdaki insanda heyecan yoksa, bilinki bitmiştir işi.

İşte eleştirin esas şimdi!

Heyecanının bittiği gün, acilen heyecanlanmalısındır ki hayata dönesin, ömrün uzasın!

Eğer bir gün bu güzelim ülkede, bu güzelim ülke için heyecanlananlar kalmaz ise, insanlar heyecanlarını kaybederlerse, heyecansız insanlar ülkesi olursa bir gün burası, sonumuz esas o zaman gelir bence.

Bu da aklımıza kazınsın iyice!

O yüzden asla, ama asla, ne bana ne de bir başkasına:

“Bu ne heyecan yahu, sakin ol hele!” demeyin ve bence olaki heyecansızsanız siz de, acilen kendinize heyecan duyacak bir şey edinin.

Herhangi bir şey. Neyse ne!

Bir insan yaşadığı aşk için heyecan duymuyorsa dibine kadar aşık değildir,

Bir insan yaptığı iş için heyecan duymuyorsa, çok zor durumda demektir.

Öyledir...

Hem inanın bana, hayatta heyecan duyulacak sonsuz sayıda şey var.

İnsan havada uçan kuşa bakıp heyecan duyabilmelidir aslında.

Yaşadığının farkına varmayı bilebiliyorsa,

Her anın kıymetini bilmeyi tercih ediyorsa.

Siz yeter ki heyecanınızı korumayı, ona yüreğiniz gibi bakmayı bilin, gerisinden korkmayın.

Hep!

Her dakika.

Kimisi anlam veremiyor buna. Çocukça, şımarıkça, sapıkça ve aptalca buluyor mesela.

Nasıl bulurlarsa bulsunlar kardeşim.

Ben böyleyim ve heyecanı kalmayanlar için üzülmeye devam edeceğim.

Herkesi heyecanlandırmaya çalışmaya da devam edeceğim, kendi çapımda.

Ha şimdi bunları okumuşken bir dönüp düşünün bakalım;

Sizi neler heyecanlandırıyor ve siz nelerden heyecanlandığınızı unutmayı tercih ettiniz?

Olmuştur yapılmıştır bir hata.

İnsanız nasıl olsa...

Ama,

Henüz vakit varken, hemen farkına varın derim.

Hatanın neresinden dönerseniz kardır ya,

Başlayın acilen heyecanlanmaya!"
Yonca TOKBAŞ
;-)
"dibine kadar katılıyorum"

2010' 6 kala!!!

yeni yıla 6 kala; mutlu yaşamın beş sırrı bana göre şöyle;

Birinci Sır: Kendine Karşı Dürüst Ol! ( her zaman)

İkinci Sır: Hiçbir Şeyden Pişman Olma (asla)

Üçüncü Sır: Sevgi Dolu Ol (hayat sevgidir, sevgiyi kaçırırsan inan hayatı da kaçırırsın!)

Dördüncü Sır: Anı Yaşa (şimdi! şimdi! şimdi!...geçmiş ve geleceğe odaklanma...)

Beşinci Sır: Aldığından Daha Fazlasını Ver( yanında asla bir şey götüremiyorsun...tecrübe ile sabit dört yanda...sen en iyisi arkanda bir şeyler bırak...

Sonuç: :-) uygula artık ne duruyorsun

nokta

.

DAHA İYİ OLMAK İÇİN...


“Mutluluğumuz veya sefaletimiz en çok içinde bulunduğumuz koşullara değil, bizim bu duruma yönelik tavrımıza bağlıdır.” demiş Martha Washington ...




Yıllardır insanı anlamak, tanımak için uğraşıyor bilim. Ve elbette biz, kendimizi daha iyi tanımak için, kendimizi anlamak için uğraşıyoruz. Eşimizi, çocuğumuzu tanımak, anlamak için uğraşıyoruz.



Neden? Daha iyi anlaşmak, daha iyi hissetmek, daha mutlu olmak için mi? Bu halimizden/tarzımızdan kim sorumlu? Çevre mi? Aile mi?


Ne çevremizin basit bir ürünüyüz, ne de anne babalarımızın genlerinin bir sonucuyuz, bence durum ne yazık ki daha karmaşık. Tarzımızı oluşturan şeylerden en önemlisi düşünce kalıplarımız.



Prof. Martin Seligman pozitif düşünce kalıplarına dikkatimizi çekiyor. Dünyada 2 tür insan var, iyimserler ve kötümserler diyor Psikolog Seligman. Yaşadıklarımızı nasıl değerlendirdiğimiz ve nasıl yansıttığımız ile ilgili başımıza gelen her şey. Çarpıcı değil mi?


İşte Psikolog Martin Seligman’ın başlattığı Pozitif Psikoloji akımı;

• Neyin yanlış gittiğine değil, neyin ya da nelerin doğru gittiğine,

• Kişilerin zayıflıklarına değil, güçlü oldukları yönlere/zamanlara odaklanır. Aynı yeteneklere sahipmiş gibi görünen insanların neden çok farklı karakterleri var?

Bazıları her zaman bardağın dolu tarafını görürken, neden bazıları için her zaman bardağın yarısı boştur? Siz iyimser misiniz? Kötümser mi? En yakın arkadaşınız, eşiniz iyimser mi – kötümser mi? Haydi birlikte bakalım.



Bir şeyler kötü gittiğinde, iyimserler bunu bir talihsizlik anı olarak görürken, kötümserler bunu genelleştirirler, yani sürekliliğe bağlarlar. “Bu tür şeyler hep bana oluyor ve etkileri de sonsuza kadar sürüyor.” Bir şeyler kötü gittiğinde, iyimserler bunun özel bir durumdan kaynakladığını farkına varır; kötümserler bunu tüm hayatlarına yayılmış görürler. “Bu tür şeyler hep bana oluyor ve hayatta yaptığım her şeyde böyle oluyor.” Bir şeyler kötü gittiğinde, iyimserler kontrolü ele alırken, kötümserler herkesin onların karşısında olduğunu düşünüp depresyona girerler. “Bu tür şeyler hep benim başıma gelir, çünkü ben şansızım, umutsuz ve aptalım.” Siz ne diyorsunuz? Çevrenizdekiler? En yakın arkadaşınız ne diyor? Ya eşiniz? Peki, söyleyin bakalım; siz iyimser misiniz? Kötümser mi? En yakın arkadaşınız? Eşiniz? Ya onlar? …



Ben bir iyimserim…:) Mutluyum, iyimser olduğum için. Sağlıklıyım, güler yüzlüyüm ve başkalarını da güldürebiliyorum. Yeniliğe ve değişime açığım. Kendimi seviyorum, kendime saygı duyuyorum, kendime güveniyorum. Güzelim, gencim…:) tamam, tamam bu kadar yeter dediğinizi duyar gibiyim.



Ha, unutmadan, yarım bardak su da yetiyor, susuzluğumu durdurmaya, daha fazlası için sürahi bulunduruyorum masamda…:)



Merak ettiğinizi tahmin ediyorum. Bir şeyler kötü gittiğinde iyimser ne der? Diğer iyimserleri bilmiyorum. Ben bir şeyler kötü gittiğinde; “Bu hatayı yaptığımda çok yorgundum, bir dahaki sefere iyice dinlenip öyle başlayacağım.” “Seni yeterince dinlemeden karar verdiğimi anladım, bir daha ki sefere dikkatle dinlemek için daha büyük bir çaba göstereceğim.” “Geç kaldığım için üzgünüm, bir daha ki sefere daha erken yola çıkacağım, farklı bir yol deneyeceğim.”


İyimser misiniz? Kötümser mi? Siz başınıza kötü bir şey geldiğinde ne diyorsunuz?

.

.

.

Herkesin bir kimsesi bir de kimsesizliği...

kimseli ya da kimsesiz

“… Bir zamanlar kendime: ‘Hayatı anlamak mı, hayatı yaşamak mı?’ diye sormuş ve anlamayı, dahası anlamaya çalışmayı ve anladıklarımı da yazmayı seçtiğimde, orada kimsesizliğimin, kimselerimden hakiki olduğunu bütün çıplaklığıyla görmüştüm; ben aslında o gün bugündür kimsesizim… Bu yüzden birileri, olsa olsa kimsem değil, kimsesizliğim oluyor benim…Hayat ve ilişkiler, kimsesizliğinizi kavramanız için çok fırsat sunar size; gerisi size kalmıştır…Ya inanır ya da avunmayı sürdürürsünüz.Bu konuda gerçekten özgürsünüzdür. ”

“…Deliler, şizofrenler, filozoflar ve şairler dışında herkesin bir ‘kimsesi’ vardır; tabii bir de genellikle yok sayılan kimsesizliği… Çünkü insan, hep kimsesine bakan, kimsesizliğini ise inadına yadsıyandır… Bu yüzden ‘derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını’ anlayıncaya dek, hep ağlaya sızlaya koşar dururlar kimselerine; çünkü insan, sürekli avunması ve avutulması gereken bir varlıktır.”

[Yılmaz Odabaşı, Herkesin bir kimsesi bir de kimsesizliği]

OLUR BAZEN

Olur bazen;

Sonlar, kendi saçmalıklarına dönüşmek için vardır.
Başında olanlara bakmaya mecalin kalmadan, rüzgârın tuhaf sersemliği, seni bir oraya, bir buraya uçurmaya çoktan başlamıştır.
“Ne yapalım, uçalım bari” diyebilmekse; elindeki kelimelerle kurulabilecek, en anlamlı cümledir.

Olur bazen,
Boşuna koştuğunu sanırsın ardından; durduğunda, hayat yine senden önce davranmıştır. Ah ulan dersin ben bu hayatın taa…

Olur bazen Ellemeyiniz…

Olur bazen;
Hayat kimileri için daha zor geçer, kimileri için ön koltuğa ayrılmış gazi şıklığında oysa, kimileri içinse sadece geçer, olması gerektiğinden, imkanlar dahilinin toplamı neyi verirse artık.Bitmesine yakın korkar mı insan? Tuhaf… Ne korkusu, büyük bir şölen olmalı… Heyecanlı…

Olur bazen;
Olabildiğince zerresin hayatın içinde, olabildiğince küçük belki de, her neyse; sürüklendiğini sanırsın, tırnak aralarında deriler; tutunduğunu sanmıştın oysa, tutunulmayacak ne varsa tırnaklamışsın bilmeden, intikam alırcasına…

Olur bazen;
Kiraz mevsiminin kısalığındandır, istediklerinin, bir diğerini ilgilendirmeyişi…

Olur bazen;
Ardını döndüğünde tuzu kalır, sonra posası, sonrasında kazımak için bir spatula; gerisi tamamen senin el becerin… Neyse, olur bazen; çok düşünmemeli.

Nokta

???

kendim, onun yerinde olmak istemedim...
nokta
(hisler yanılmaz...;-))
.
.
.

mış gibi hayatlar...

bana uzak...

hem de çok uzak...

beni seviyorum

.



birini sevmenin doğru zamanı?...

birini sevmek ve bunu söyleyecek yüreğe sahip olmak , dünyann en büyük zenginliği....
sevgi cesurca söylenmeli...ailenize, dostunuza, sevgilinize, yüreğinizi ısıtan herkese... ancak konu gönül işi ise seviyorum demenin doğru zamanı var mıdır?...cevap hem var hem yok...biliyorum böyle cevap olur mu diyeceksiniz...ne kadar çift varsa, o kadar ilişki türü var...Ana konular ortak olmakla birlikte; her ilişki nevi şahsına münhasır... kendince bir lezzeti, şekli ve biçimi var...
bana göre seni seviyorum demek bir çeşit yemindir...Sevgi benim kalbimde çarşaf değiştirme hızı ile değişmez...Bu yüzden başladığım her ilişkide, seviyorum demeyi sevmem...Birini tanımadan, gerçek hallerini görmeden, birlikte kötü gün atlatmadan sevmeyi beceremem...
öyle hissetsem bile ilişkinin başlarında bunu dillendirmem... kalbime dönüp sorarım: şimdiye kadar gördüğün kısmını mı sevdin?...öyle ya film yeni başlamış, daha ne katil belli ne ortada uşak var...Baş kahramanın ne yapacağı da muamma...neyi sevdim ki?...
Bir erkeği sevmem için kriterlerim var...
öncelikle vicdan sahibi biri mi?... Çalışan, üreten, düşenen bir beyni var m?...Çevresine, ailesine davranışları nasıl?...Bunlardan geçer not almış her birey, ilk olarak insan sıfatıyla sevgimi kazanır...Bundan sonrası ortalama paydalarda buluşabilirsek zaten yürür gider...Hayatımda herşey yolundayken yanımda, ilk başım skıştığında ortada yoksa, böyle birini sevmem mümkün değil...Bu durumu anlamann yolu da zaman olduğuna göre...
Gönül işine mantık girer mi?...girerse bu sevgi midir?...kesinlikle evet...Akıl yürütmeden, rüzgarın götürdüğü yere gitmek, aşktır...Sevgi dediğin ruh, akıl ve mantık üçlemesinin birlikteliği ile yürümelidir...tanştığımızın ikinci haftasında, bir adama seni seviyorum dersem, üç ay sonra aynı adamla bir ömür boyu geçiremeyeceğime karar verirsem, o sevgiyi ne yapacağım?...Eskimiş sevgiler dolabına kaldırırım herhalde ya da kırpıp kırpıp yıldız yaparım!!!
ama ben dedim işte.:-)...
hem de o anda hiç bir şey düşünmeden...
hayırlılara vesile artık ;-)
nokta

SADE-LOVERS ROCK


SADE - Lovers Rock

Lila Downs -La Llrona


Tsuapeu (La Llorona)

Dorelia, Frida Cihuacoatl

Benim Bahçem:-)

Güzel bir merhaba tekrar...
Bunca zaman arasında çok güzel bi şey yaptım...
kendi bahçemi...

Organik tarıma takmış durumdayım; bu yüzden kendi yiyeceklerimi üretmeye karar verdim..Ve onların tadından aldığım zevki hiç bir şeyle paylaşamam...

İşte benim bahçem;

Biliyorum hiç bir şeye benzemiyor başlangıçta ama çok güzel oldular ki görmelisiniz...





Bu da Şukufe:-)




Bunlar da salatalıklarım...

NOA


Noa-La vita è bella -

Smile, without a reason why

Love, as if you were a child

Smile, no matter what they tell you

Don't listen to a word they say

'Cause life is beautiful that way

mrb

uzunca bir soluktan sonra merhaba
.
.
.

ÖZDEMİR ASAF

ÇAĞRIŞIMLAR
Çok küçük bir yalanı
Çok büyük bir orantıda
Dinlediniz mi?

Çok büyük bir yalanı
Çok yalın bir doğrultuda
Söylediniz mi?

Gecikmiş bir gizlemi,
Birikmiş bir özlemi
Sakladınız mı?

Gelmeyecek bir gideni,
Olmayacak bir nedeni
Beklediniz mi?

Bir gerçeği erken,
Bir açlığı tokken
Anladınız mı?

Hep mi hep ölecekmiş gibi,
Hiç mi hiç ölmeyecekmiş gibi
Yaşadınız mı?

Yalanı sürmeye sürmeye,
Yanlışı görmeye görmeye
Saklandınız mı?

Doğruluğun yönünde,
Doğruların önünde
Aklandınız mı?

Ortamsız bir yaşamda,
Yaşamsız bir ortamda
Harcandınız mı?

Özdemir ASAF

OSMAN KONUK



HERHANGİ BİRİNE
İhanetten bir alıntı sağlığınla gelirsin (gelirsen)
Unutma beni
çiçekleriyle yaralarımı süslersin
Utanılası birşeydir katıksız pembeliğin
Bu yüzden kitaplardan yalnızca ıslık çalmasını öğrenebilirsin
Tüm iyiliğin filmlerin iyi bitmesini istemek
Ama bu kente gelirsen unutma beni ara
Sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım
Öfkem geçer dinle yüzümü sevgiyle bakarım
Kimse değil, SENİ YALNIZ BEN ANLARIM

...
MASAL
şairleri öldürsek ne iyi olur
sade ve aptal görünürüz belki birazcık
ıslatmayan yağmurlukların
buruşmaz kumaşların sandırdığı güvenlik
sabah şehre giriyoruz, kahramanlar yaşıyor
nehirde sıçrayan balıklar varmış
evlerde lacivert gözleriyle artis gibi anneler
kolejli çocuklara masallar anlatırmış
"gökten hiçbirşey düşmedi"
bütün kötülüklerin kaynağı kelimeler
kötülük bir kelime, sözlüğün ortasında
yeri çok sağlam
şairleri öldürmeliyiz derim
sade ve aptal görünürüz belki birazcık
huzursuz kızlarla, sinirli erkeklerle dolu sokaklar
çok sıkıcı; doğruysa
dördümüze de uzun ömür
sadakat erdemi biçen el falcı
öldürsek ne iyi olur, bakarsın birden biter
kredi kartı borçları
tanrı grevde olmalı dedirten fotoğraflar
şairleri durmadan öldürmeliyiz
kesin değil çünkü
kendilerini sokak fenerlerine asmaları.

...
BİTİRELİM
kendi en yükseğinden itilince herkes incinir
yağmacıların ortasızlığı
güneş yanığı bir suratın ortasızlığı
çekirdeksiz mandalinaların ve çekirdeksiz kadınların ortasızlığı
biri bana söylesin
geldiysem ordaysam gerçekten
bitirelim şu işi
herkese benden
geçmemiş gelmemiş olmamışlardan bahsederdim
basit bir el hareketiyle bitirilmemiş
akşam eve dönmese de hiç merak edilmemiş
espriler iyi, kadınlar çekirdeksiz, kimse ümraniye’de oturmuyor
boğaz manzaralı bir resimde oturuyor
kimse ne kadar çok incinmiyor, bitirelim
bu balık bir çocuk tüfeğiyle vurulmuştur diyorum
herkese benden
bunu hep kullanmak istediğimden değil,ağızsız bir çığlık
ağızsız bir çığlık
herkese benden kendi etinden
bana
geçmemiş gelmemiş olmamışlardan
bir zaman, hiçbir etikette aralık 08 gibi saçma sapan bir şey yazmayan
neden çıkmayalım bu özürlü takvimden
aptalların gramerinden, mitoloji filan bilenlerin
noktalı virgülü hep en doğru yere: ah belinda filminden
yüzünü buruştur ve bunu kimseye açıklama
tek başına bilemediğin, tek başına bilemediğini…
kimseye açıklama
elmayı soyma, dilimleme ama dilimlenmiş bir elma hakkında
kasıkların çamaşırlarca kandırılması hakkında
peynirli poğaçalardaki peynirin yetersizliği hakkında
kendi yüsekliğinden itilip düşürülenin incinmesi hakkında
bitirelim şu işi
bitirelim
geçmemiş olmamış gelmemişlerden geçelim
-hadi geçtik
ilk büfeden birkaç tane alabilirim
peynirli poğaça, tüfek, kalem;
yirmi at ve bir
rum kızı
peki: bir roman taslağı için kötü
hemen oracıkta adımı veriyorum
her kırkbir saniyede on bebek doğuyor
her elliiki saniyede onu ölüyor
bu on ısrarından hemen vazgeç
kayıtlara geçmeyen onbirinciden
geçme
işte aşağıda boş bir çerçeve
yazmak çizmek bedava
o en parlak cümleni, bilinmeyen hünerini
herkese benden

....



KIR DÜĞÜNÜ
80’lerin slow şarkılarıdır sebep biraz da
İnsanları sömürgecilerine benzeten
Keten takımlar, tango, fiyonklu masa örtüleri
Dersu uzala’dan dersler çıkarmak
Gelin Bilkent’te iç mimari, baba koç’ta genel köle
Her gramı çok değerli elliiki kilo anne
Zaten amaç elliiki yıl sonra
Hiç bakılmayacak fotoğraflarda en iyi yeri kapmak
Bir Kutlu hikayesine giremeyecek tipler işte
Damat her şeyi kaydediyor
El kamerasıyla gerdeğe girmek deyimini bilmiyor çünkü
Oluyor böyle şeyler salaklık endüstrisinde
Dilekler tekrarlanır, müzik tekrarlanır
Belki yakışırdı beyaz bu kadar tekrarlanmasa
O kötü gülümsemeye verilmez bu kadar para
Gelin habersiz; bu düğün daha önce de yapıldı
Yeminli örnek deyimini bilmiyor çünkü
Benimle tekrar edin!
İlk beş sene çocuk istemeyecekler
İkinci beş yıl nasıl geçti anlamadan
Üçüncü beş sene de çocuk onları istemez
Bir sürü albüm, bir sürü diyet kupürü, bir sürü…
Ankastre mutfağında aval aval bakınarak
Bu bakınma daha önce de yapıldı
Gelinliği faize sevim’den annesi şahit
Oysa he şey çok özel olacaktı geline göre
Her şey çok genel oldu sonucu niye
Bağlamı farklı ama eren’le konuştuyduk
Arjantin’e aşık olur, almanya’yla evleniriz


Beyaz Savunma, Pan/Heves Kitaplığı (sayfa 17)

...

İYİYDİK
iyiydik. penyelere inanıyorduk
doğum günü şarkılarına, pastalara ve mumu üfleyen kişiye
iy ki doğmuş olmanın neşeli gerekliliğine
kimyaya, ölçü ve tartı aletlerine
inanıyorduk adı fatma, fatma'ya hemen inanıyorduk
sergio leona'ya, elektrik enerjisine
adı ali, ali'ye niçin inanmayalım
iyiydik
ikinci tokatları kültürel fark kuramıyla açıklıyorduk
birincisi doğaçlamaydı zaten üçüncü tokat ama insan haklarına aykırı
insan haklarına inanıyorduk
jonh locke'a ve john wayne'e
bir yerden bir yere gitmeye inanıyorduk
montlara, pamuk tarlalarına, virginia tütününe
ölülerin yönetimindeki dirilerin savaşına
ama en çok penyelere
"lili marlen şarkısı ne kederlidir" aldık, kabul ettik;
çok kederlidir buralarda bir yerdeydi,
ona da inanıyorduk her neydiyse zaten şüphe yok inanmamıza
el kameralarına, merhamete;
reno toros'a nerdeyse iman edecektik
üretimden kalkmasa
iyiydik penyelere inanıyorduk.
monogamiye ve sürprizlere
sürpriz diyen bir ağzın kibirli büzülüşüne
bikini adasına ve bahçıvan pantolonlara
kremlere ve troçki'nin dürüst biri olduğuna
nedense kiraz zamanına, tanpınar'a
istanbul dünya başkentidir cümlesine ve kepekli pirince
kayıp kardeşlere, ölü dillere, mühendislere
kayıp kardeş fikrinde kulağa hoş gelen bir şey yok mu
jodie foster'a;
hep beraber elmalılı tefsirine,
bir kısmımız çok azımız karabaş tecvidine terlemeye,
rutubete, madonna'ya
vatan değerli bir arsadır, millî emlakçılara
devlet demiryollarına ve halkın karayollarına
çift güllü yasin kitaplarına
mor beyaz afyon çiçeklerine değil ama
bir daha: çift güllü yasin kitaplarına
kendine iyi bak dileklerine;
görüşürüz niye görüşeceksek
şadırvanlara, antik dünyaya;
roma ve üç kıtaya
sözleşmelere ve sosyal sigortalara
yerlere tükürmemeye
-göklere tükürebilirsiniz-
israiloğulları israilkızlarını öldürürken
iyiydik, penyelere inanıyorduk
.


Osman Konuk
"1961da Afyon’da doğdu. 1982 yılında, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. Yönelişler dergisi’nin (1981) ilk dönem kurucu kadrosunda ve yayın kurulunda yer aldı. Şiirleri, Yeni Sanat, Oluşum, Yönelişler, Tan, İpek Dili, Atlılar, Kırklar, Kökler, Hece, Heves dergilerinde yayımlandı. Seni Yalnız Ben Anlarım (Üç Çiçek yay., 1982) ilk şiir kitabıdır. Kocatepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmaktadır."

KAAN KOÇ / ÜÇÜNCÜ PERDE





Üçüncü Perde

başımda bir boşluk var,
gökyüzü diyorlar
şırıltıda gözlerim,
tanrı savaşları, perde üç
berekettir diyor, babilli köylü
iyidir toprağa.
dünyaymış göğsümdeki sancı.

sokaklara bakıyorum hepsi içine kapanık
çöpünü başıma döküyor valantin taskin,
yine chopin çalacak, piyanoda nocturne bu gece
birden bütün sesler kesilince
tarlabaşı'nda alırım soluğu.

gökyüzü başımsız
başım bomboş.
kime söylesem,
geçer diyorlar,
dünya hali.

Kaan Koç, "Çok Tanrılı Sular" kitabından.
(2006'da Cemal Süreyya şiir ödülü kazanan şiir dosyası)

TOPLUMSAL CİNNET

Beyza can...
Muhammet can...
Adana 8 can...
.
.
.
insan olan yanım
çok
acıyor
.

ÖYLESİNE


Offff offff...ne pazardı ama, ağrılısından...neyse ki atlattım...aslında bana faydası bile oldu ağrımın, unutmak için kitaplara vurdum kendimi, iyi de geldi...az önce Jazetta'nın yazdığı PDA üzerine yazıyı okudum, tam da organik tarıma yeni el atan, küçük çiftci ama büyük heyecanlar yaşayan ben çok mutlu oldum... yayladaki evin önünü tarıma uygun hale gettirttik...bu hafta sonu da ekmeye gideceğiz...güzel güzel pembe domatesler, ince kabuklu yeşil biberler:-)yazarken bile heyecanlandım...Hiç bilmediğim bir konuya giriyorum ama öğrenmek için can atıyorum...Bu yaz çooook güzel olacak, eminim...o tohumların topraktan fışkırışını seyretmek (ya da fışkıramayaşını...umarım fışkırırlar:)) büyümesine tanıklık etmek çok özel benim için...umarım başarırım...

bu arada amatör balıkçılar için sertifikasız balık tutmak imkansızlığa gidiyor, ona da bir el atmalıyım;)...Çukurova Senfoni Orkestrasının Adana'da bir dağ köyündeki konseri haberine takıldı gözüm...coştum... Bir çocuğun davet mektubu üzerine gittikleri o dağ köyünde kemana çocukların dokunması...heyecan verici idi...bazen bir çocuk da pek çok şeyi değiştiriyor...keşke onlara daha çok ses versek...1890 yılından bu yana var olan matruşkalar da krize yenilmişler...üzücü...


bir de bir de ayakkabı otomatını okudum...müthiş...biz bayanların topuklu ayakkabı sevdası günün ikinci yarısında kabusa dönüşebilir...işte adamlar yapmışlar, "ayakkabı otomatı"...5 sterlin atıyorsunuz istediğiniz babeti alıyorsunuz, geçiriveriyorsunuz ayağınıza:-))..güzel fikir...çünkü topuklu ayakkabıdan kurtulduğunuz andaki haz, çok sıkışıp wcde işlem bittikten sonraki hazla yarışır bence;))).....sussam mı ne?....düştü bir kere;-)

YAŞAM



PABLO NERUDA-II

Kraliçe seçtim seni.

Senden boylu, boylular var.

Durular var, senden duru.

Güzeller var, daha güzel.

Ama kraliçe sensin.

Yürürsün sokaklarda

Kimse tanımaz seni.

Kimse görmez kristal tacını,kimse bakmaz

geçerken ayağına serdiğim

o görünmez

kızıl altın kilime.

Ve görünce seni

Çığrışır tüm ırmaklar

Bedenimde,Çanlar

Titretir gökyüzünü,

Ve bir ilahi doldurur evreni.

Yalnızca sen ve ben

Yalnızca sen ve ben, sevgilim,

Kulak ver ve dinle



Pablo Neruda

NİELS HAV


Aptallar

Aptallar dolaşıp duruyor dünyada

rüzgarın etkisiyle, açılıp kapanan

kalın kafalı bir kapı gibi.

Herkes dinliyor sesini,

kaçınılması zor olan bu sesi;gıcırdayarak

yalan yanlış kulak tırmalayan sesler

ve inanılması güç konuşmalar.

Her düşünceyi etkileyen,

Zaten bunların tek amacı;

tamamen saçmalık.

Kimse birşey anlamıyor.

Bu denli saçmalıktan.

Yiyoruz yemeğimizi,

bu aptal kapının sesine kulak vererek.

İradesiz gürültü sürüyor gece boyu;

uykumuza girip,ve düşümüze karışıyor.

Her defasında, bittiği sanıldığı anda,

başlıyor yeniden.

Kapı, sesinin çıktığınca

ve küfrederek konuşuyor kendi kendinle.

Aptallar böyledir işte.

...

Nükte

Doğru sözcüğü bulamadan,

bir ömür geçirebilir insan

sözcüklerin eşliğinde.

Macar gazetelerine sarmalanmış

zavallı bir balık gibi tıpkı:

öncelikle ölüdür,

Macarca bilmez üstelik.


Niels Hav (d.1949, Danimarka) Çeviren: İsmail Haydar Aksoy


...


KARANLIKTA KERTENKELE AVLAMAK

Cinayetler işlendiği sırada biz
farkında bile değildik göl kıyısında yürürken.
Sen Szymanowski’den söz açtın,
köpek bokunu didikleyip duran
bir kargayı inceledim ben.
Tutsağız kendi içimizde her birimiz
önyargılarımızı koruyan
bir cehalet kabuğu kuşatmış çevremizi.

Dünyayı bir bütün olarak görelim diyenler
Himalayalarda yaşayan bir kelebeğin
etkileyebileceğine inanırlar bir kanat çırpışıyla
Güney Kutbu’nda iklimi. Belki doğrudur.
Ama tanklar daldı mı bir yerden içeri
et ve kan damlamaya başladı mı ağaçlardan
kalmaz ki teselli.

Gerçeği aramak, kertenkele avlamaya benzer
karanlıkta. Güney Afrika’dan geldi üzüm,
pirinç Pakistan’dan, hurma ise İran ürünü.
Sınırlar açık olsun diyenleri destekliyoruz
meyve ve sebze için,
ama kıvırıp kaçmaya çalışsak ne kadar
kıçımız yine de arkamızda hep.

Gazetelerin içlerine gömülüdür ölüler,
etkilenmeksizin oturalım diye
cennetin dış mahallelerinde bir sıraya
ve kelebekler görebilelim diye düşlerimizde.

(Türkçesi: Kemal Özer – Gülşah Özer)

...


BENİM MÜTHİŞ KALEMİM

Kullanılmış bir kalemle
yazmayı yeğlerim ben
sokakta bulduğum
ya da hediye dağıttığı bir tükenmezle
bir elektrikçinin
bir benzinci ya da bir bankanın.
Salt bedava diye değil,
düşünürüm ne katacağını da ondan
böylesi bir kalemin yazma eylemine,
bir emeği katacaktır, bir çalışkanlığı,
nitelikli işçilerle büro çalışanlarının terini
ve gizemini bütün varoluşun.

Dolmakalemle özenli şiirler yazardım eskiden
-hiçbir şey hakkında olan arı şiirler-
şimdiyse dışkı olsun istiyorum kağıdımda
gözyaşı ve sümük olsun.

Şiir o sinameki insanlar için değildir!
Dow Jones endeksi kadar dürüst olmalı bir şiir
yani gerçeklik ile blöften bir karışım.
Nelere fazla duyarlı olmuştu ki insan?
Çok az şeye.
Bunun için bono piyasasından ayırmam gözümü
ve o ciddî kağıtlardan. Borsa da
gerçekliğe ilişkin – tıpkı şiir gibi.
Bu yüzden böylesine mutlu ediyor beni
bu tükenmez, bir bankanın hediye dağıttığı
ve benim kapkaranlık bir gecede bakkalın kepenkleri
önünde bulduğum. Köpek sidiği kokuyor hafifçe
ve müthiş yazıyor.


(Türkçesi: Kemal Özer – Gülşah Özer)

...

Niels Hav,

"Danimarka 1949 yılında Lernvig’de doğdu. Danimarka’nın yaşayan en güçlü şairlerinden biri olarak tanınmaktadır. Biz Buradayız adlı şiir kitabı pekçok ülkede ses getirmiştir.Yayımlanan 5 şiir kitabı ve 3 kısa öykü kitabı bulunmaktadır. Şiirleri dolayısıyla Czeslaw Milosz ve Les Murray ailesine, öyküleri dolayısıyla Anton Çehov ailesine dahil olduğunu belirtmektedir. Eserleri onu aşkın dilde çevrilen şair, en büyük açılımını Kanada’da yapmıştır. Avrupa başta olmak üzere, Asya, Güney ve Kuzey Amerika’da pekçok ülkeyi gezmiştir. Eserleri Arapça, İtalyanca, Türkçe ve Çince’ye de çevrilmiştir. Danimarka Sanat Konseyi Şiir Ödülü başta olmak üzere birçok ödüle değer görülmüştür. Piyano sanatçısı Chiristina Bjorkoe ile evli olan Niels Hav, halen Kopenhag’da yaşamakta ve geçimini yazar olarak sağlamaktadır. "

Kimim Ben?

Fotoğrafım
Antalya, Türkiye
Beni bir temmuz sıcağında sarmışlar..Onlar için bir gurur olmuşum..Büyüyüp doruğa çıkınca artık,iyi ki doğdum deyip durmuşum..Bana yalın incelik çok yakışır:).Yaşam bu düşüncelerde çakışır..çaresizlere herkesler bakışır, gücümle adımı korumuşum..sorardım babama şu nedir, bu nedir?..Okudum öğrendim bilim çok kökenlidir..Yaşamın yolları dikenlidir..bazen ellerimle yürümüşüm..Bir söylediysem iki kez dinlerim..aklımla kötülükleri önlerim..Dilerim iyi gün görürüm... ... Bu bloğu kendim için açtım bir de sevdiğim blokları tek elden okumak için...Onları okumak ve yorum yapmaktan, umarım kendimce bir şeyler karalamayı unutmam:)


Takip ettiklerim

N'oldu bu dolar?

Translate to ..Çevir istersen

Manşetler

Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

İzleyiciler

Sinemada Bu Hafta

EkleBunu Sosyal paylaşım Butonu
Bloglar Alemi - Yorum Blogları
EkleBunu RSS Ekle Butonu